Hizbullah Örgütünün Elebaşı Edip Gümüş’e Açık Mektup – Kadir Amaç

Bismillahirrahmanirrahim<br><br><b>Bu çalışmayı İzzettin Yıldırım, Vedat Aydın ve Mehmet Sincar’a adıyorum <br></b><br>Ey kainatı “kun fe yekun” ayetiyle yaratan, bir yörüngeye oturtan ve sonra her yarattığı varl.

17.01.2014, Cum - 17:55

Hizbullah Örgütünün Elebaşı Edip Gümüş’e Açık Mektup – Kadir Amaç
Haberi Paylaş
Bismillahirrahmanirrahim

Bu çalışmayı İzzettin Yıldırım, Vedat Aydın ve Mehmet Sincar’a adıyorum

Ey kainatı “kun fe yekun” ayetiyle yaratan, bir yörüngeye oturtan ve sonra her yarattığı varlığa bir felek ve zaman tayin eden sevgili Allah’ım; ülkemiz Kürdistan’da; doksanlı ve ikibinli yılların başlarında senin askerin, senin partin, senin dostun, senin dininin tek temsilcisi olduğunu iddia eden ve bu vesileyle binlerce alim, aydın, düşünür, gazeteci, davetçi, öğrenci, öğretmen, doktor, esnaf, köylü, dindar ve mustazaf halkımızı kendi uyduruk cemaati için mürted, münafık ve ajanlık suçlamasıyla hedef gösterip vahşice katletme emrini veren cahil, günahkar ve katil kulun Hüseyin Velioğlu olduğunu biliyorsun!

Sevgili Allah’ım; tağuti ve müşrik Türk devletinin karanlık güçleriyle İslamın maslahatı adına çok sayıda kirli ve günahkar işlere imza atan, Türk devletinin karanlık güçleri tarafından kullanılıp sonra da öldürülen bu günahkar kulun aramızda olmadığı için; onu çok yakından tanıyan, onunla birlikte bu cinayetleri organize eden, onay verenlerin başında hiç şüphesiz Aziz Tunç, Sülhaddin Ürük, Şaban Elaltunteri, Enver Kılınçaslan, Heci İnan, Cemal Tutal ve Edip Gümüş’tür. Ayrıca Velioğlu’nun ölümünden sonra bu suç ve günahkar örgütün başına geçen kişi Edip Gümüş olacaktı.

Ey sevgili Allah’ım; son günlerde bu günahkar örgütün elemanları Twitter, Facebook ve Hotmail hesabım üzerinden şahsıma yönelik yaptıkları, küfür ve tehditlerine eyvallah etmeyeceğimi ayrıca söylemek istiyorum. Mamafih senin huzurunda, sana kullukta kusur etmeyen değerli milletimin huzurunda, değerli alimlerimizin huzurunda, değerli münevverlerimizin huzurunda ve değerli siyasetçilerimizin huzurunda bu örgütün ve bu örgütün elebaşı olan Edip Gümüş’ün işlediği ve işlettiği bu korkunç suçlardan dolayı “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et.” (Nehl Süresi, 125) hududullahını ve hukukullahını referans alacağım.

Ey günahkar Edip Gümüş; Rabbimiz Kuran’da bir müslümanın bir müslümana karşı veya gayri müslim birine karşı tartışma ahlakını ve hukukunu şu ayetlerle beyan eder:

“Ey iman edenler; bir millete, gruba ve bireye olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin, adil olunuz!” (Maide, 8)

“Ey inananlar, size hayat verecek şeylere çağırdığınızda icabet edin.” (Enfal, 24)

“Bilgi sahibi olduğunuz konularda tartışıp duruyorsunuz! Peki hakkında hiçbir bilgiye sahip olamadığınız bir konuda nasıl tartışabiliyorsunuz? Siz bilmeyebilirsiniz; ama ALLAH bilir.” (Ali İmran, 66)

“Bilmediğin bir şeye inanıp ardına düşme; çünkü işitme, görme duyusu ve beyin, hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 36)

“O haberi işittiğiniz zaman: ‘Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah\'ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır.’ demeniz gerekmez miydi?”

(Nur, 16) ve son olarak

“Onlar ki sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar. Onlar, ALLAH\'ın yol gösterdiği kimselerdir. Onlar akıl sahipleridir.” (Zümer, 18)

Bu zaviyeye bağlı kalarak seninle tartışacağıma ve Hz. Ali’nin Nehc-ül Belağa’sını referans alarak mektubuma başlamak istiyorum. Bildiğiniz gibi bir grup Kuran’ın sosyal adalet devrimcisi Halife Osman’ın, İslami ve insani olmayan uygulamalarını protesto etmek için evini ablukaya alırlar. Halife Osman, kendisine muhalif olan bu sosyal adaletçi müslümanları ikna etmeleri için İmam Ali’den yardım talebinde bulunur. İmam Ali, Osman’nın kuşatma altında tutulan evine giderek ona şöyle hitap eder: “Andolsun Allah\'a ki sana ne diyeyim, ne söyleyeyim, bilemiyorum. Bir şey bilmiyorum ki sen onu bilmeyesin; bir yol yok ki sana göstermeye kalkayım da sen onu tanımayasın; sen de bizim bildiklerimizi biliyorsun. Bir şeyde, senden ileri geçmiş değiliz ki onu sana haber verelim; bir şeyi gizlice haber almış değiliz ki onu sana tebliğ edelim. Bizim gördüğümüz gibi sen de gördün; bizim duyduğumuz gibi sen de duydun; bizim sohbet ettiğimiz gibi sen de, Allah\'ın salâtı O\'na ve soyuna olsun, Rasûlullah\'la sohbet ettin.” (Nehc-ül Belağa, 5. Bölüm)

Dolayısıyla İmam Ali’nin işaret ettiği gibi Allah’ın ve peygamberinin müslümanlara vaaz ettiği ilahi emirler, açık ve sarih bir biçimde ortadayken, sen ve günahkar örgütün, cemaat taassubuna ve kibrine kapılarak İbnül Mülcem’in, İmam Ali’yi katlettiği gibi aklınızı ekmek ve peynirle yiyip aydınlarımızı, siyasetçilerimizi, alimlerimizi ve binlerce dindar halkımızı Allah adına en korkunç yöntemlerle katletmekten imtina etmediniz.

Ey Allah’a karşı günah ve kullarına karşı tuğyanlık yapan Edip Gümüş; şahsım yedi-sekiz yaşlarından itibaren aralıksız olarak namaz kılan, oruç tutan, Kuran okuyan, Kuran öğreten, yüzlerce insanımızın ilim ve irfanla tanışmasına vesile olan, üç binden fazla eser okuyan, ekmeğini zor şartlarda emek işçiliği yaparak kazanan, herkesle paylaşan, zenginlerin ve aristokratların terbiyesiz bir sınıf olduğunu söyleyen, Kürdistan’ın her millet gibi devlet olmasını savunan, tağuti Türk devletine otuz yıldır en yüksek düzeyde düşmanlık yapan, onun tedrisatı rahlesinden geçmeyi ve kurumlarında rızkımı kazanmayı büyük bir zillet olarak gören, yeryüzünde müstekbir güçlerin zulmüne uğramış tüm dünya mustazaflardan yana olan, zerre miskal kadar ne İslam dinine, zerre miskal kadar ne müslüman halklara zerre miskal kadar ne de değerli halkımıza zarar vermemiş ve suç işlememiş biri olarak asla ve asla hiçbir zaman; ben iyi bir müslümanım, ben iyi bir Allah’ın kuluyum, ben iyi bir Allah’ın dostuyum, ben iyi bir Allah’ın askeriyim, ben iyi bir Allah’ın sözcüsü ve temsilcisiyim diyerek halkımın beni görmediği en güvenli evlerde korumalar eşliğinde saklanmadım; küçük- büyük, günahlardan, suçlardan ırak ve firak yaşadım.

Ey Edip Gümüş; iliklerine kadar, dibine kadar cehaletinle, günahlarınla tuğyan ve kan deryasına ram olmuş örgütünle; nasıl oluyorda Allah’ın sevgili Hizbullah’ı siz oluyorsunuz; yeryüzünde zerreyi miskal kadar günah ve suç işlemeyen milyonlarca Allah’ın sevgili muhavvid ve muttaki kulları Hizbulşeytan oluyor? Hey hat bu ne zillet! Ey Allah’ım bizi bu zilletten mustağni tut.

Ey Edip Gümüş; örgütünüzle birlikte Allah’ın askeri olduğunu söylüyorsunuz. Ama unuttuğunuz bir şey var. Madem ki Allah’ın askeri olduğunuzu söylüyorsunuz neden Hz. İmam Ali gibi diken satarak rızkınızı helal ve meşru yollardan kazanmıyorsunuz? Madem ki, tebliğci ve ihyacı olduğunu söylüyorsun, neden İslam peygamberi Hz. Muhammed gibi kavminin ve milletinin arasında dolaşmıyor, bilinmeyen yerlerde kendinizi saklayarak halkımızın bilmediği işlere tevessül ve tenezzül ediyorsun? Hani Allah’ın askeriydiniz? Allah’ı meteoroloji işlerine tahvil eden tağuti Türk devletine askerlik yapıyorsunuz, okullarında okuyorsunuz, kurum ve kuruluşlarında doktorluk, avukatlık, öğretmenlik ve yeminli vergi müşavirliği yapıyorsunuz. Özellikle ”Şunları görmedin mi? Kendilerinin, sana indirilene de senden önce indirilene de inandıklarını sanarken, inkâr etmekle emrolundukları tağutu aralarında hakem yapmak istiyorlar. Zaten şeytan da onları geri dönülmez bir sapıklıkla sersem hale getirmek istiyor.” (Nisa, 6) ayeti, tağutun muhakemesinde muhakeme olmamakla emrolunduğunuz halde Kuran’ın bu ayetini ihlal ederek acaba Hizbullah’mı yoksa Hizbulşeytan’mı olduğunuzu hiç tefekkür ettiniz mi?

O halde Allah’ın bir askeri olarak tağutun mahkeme koridorlarında avukatlık,tağuti Türk devletinin darülnedvesinde (meclis) Hüda-Par olma gailesi ve ameliyesi içinde olmaya, tenezzül ve tevessül etmeniz acaba seni ve günahkar örgütünü Allah’ın sevgili kulumu yapıyor yoksa Allah’ın lanetli günahkar kullarımı yapıyor? Yok öyle diyorsan o vakit, ne kadar salih amellere ve ne kadar derin bir ilme sahip olduğunuzu, halkımızın arasında bulunarak ve dolaşarak bu meziyetlerinizi, dindar ve mustazaf halkımızla paylaşmanız gerekmiyor mu? Oysa ki seninde bildiğin gibi neden tüm peygamberler, sahabeler, tabiinler, alimler ve davetçiler kendi halkının içinde bulunmuş ve herşeylerini onlarla paylaşmışlar?

Arkadaşlarınızla birlikte kimlerle ilişki halinde olduğunuzu halkımızın bilme hakkı yok mudur? Allah’ın askeri olduğunuzu söyluyorsunuz ama ortalıklarda neden görünmüyorsun? Allah’ın askeri olduğunu söyleyen bir insan kendini köşe bucak saklar mı? Oysaki Kuran’ın söylediği gibi; “Size ne oldu ki \'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden kurtar, bize sahip çık, bize yardım et,\' diye feryat eden ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklara rağmen hâlâ ALLAH yolunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa, 75) Sen ve günahkar örgütün Kuran’ın bu ayetini referans alarak, ülkemizi işgal eden, ontolojik ve fizyolojik varlığımıza tecavüz eden, kadınlarımızın ırzına geçen, Uğurlarımıza ve Ceylanlarımıza yaşlarından fazla kurşun sıkan, yaşlılarımızı ve hastalarımızı zindana tıkan, dindar halkımızın başına kimyasal silahlarla katliamlar gerçekleştiren, beş milyon halkımızı hicrete zorlayan, beşbin köyümüzü yakan ve boşaltan, yirmi bine yakın insanımızı faili meçhul cinayetlerle katleden, binlerce hak ve hukuk ihlalini yapan; işgalci Türk, Arap ve Fars unsurlarına karşı neden savaşmıyorsunuz? Neden İran terörist devleti müslüman halkımızın nazik civan bedenlerini vinçlere asarken sesinizi çıkamıyorsunuz? Ülkemizin Kürdistan Rojava’sında, El Kaide ve İŞD teröristleri, dindar ve muttaki halkımızın ölüm fetvalarını cami minarelerinde anons ederken neden tek bir kelime bile sarf etmediniz? Neden dilimiz, kültürümüz, ülkemiz, halkımız, özgürlüğümüz için mücadele veren müslüman savaşçılarımıza ve siyasetçilerimize (PKK, KDP, YNK, BDP, GORAN) kafir, mürted ve münafık diye tekfir ediyor, onlara karşı medyanızda ve örgütsel faaliyetlerinizde 24 saat propaganda yapıyorsunuz?

Türk devletinin Kürdistan’daki işgalci varlığını neden görmüyor ve haykırmıyorsunuz? Neden medyanızda ve parti çalışmalarınızda Türk devletinin işgalci generallerine ve sömürgeci valilerine ve işkenceci polis şeflerine kafir, mürted, münafık ve düşman diye tekfir etmiyor ve hedef göstermiyorsunuz? Neden işgalci Türk devletinin karşısında ikibüklüm durup, korkaklık ve zillet pozlarını veriyorsunuzda; neden halkımıza, halkımızın savaşçılarına, siyasetçilerine ve alimlerine rajon kesiyorsunuz?

Şimdide kalkmışsınız hiçbir şey olmamış gibi tüm bu işlediğiniz cinayetlerin ve günahların üzerini örtmek için, Hz. Peygamber sevgisi, sahabe sevgisi ve Mekke’nin fethi kutlamalarıyla halkımıza yaşattığınız o korkunç travmaları unutturup, halkımıza yeni travmalar yaşatmanın hazırlığı içinde olduğunuzu pekala bilmekteyiz. Sizde biliyorsunuz ki, tüm bu etkinlikler İslam düşünce tarihinin hiçbir döneminde gerçekleşmemiştir. İkincisi, bu tür etkinlikler özgün ve özgür İslam’ın ruhuna aykırıdır. Dindar ve muttaki halkımızı bu tür etkinliklerle, şirk ve cehalet kültürüne hapsediyorsunuz. Bu saçma sapan işlerle uğraşacağınıza, ükenizin bağımsızlığı ve halkınızın özgürlüğü için neden işgalci Türk generallerini ve sömürgeci valilerini ülkemizden süpürmüyorsunuz? Neden ülkemizin tarım, sanayi, eğitim, sağlık, bilim, teknik, sanat, kültür, spor ve benzeri sahalarda gelişmesi için enerjinizi ve yeteneklerinizi ortaya koymuyorsunuz?

Sizde biliyorsunuz ki İslam peygamberi asla katillerin ve günahkarların ağzıyla anılmak istemez ve asla onları sevmez! Delilmi istiyorsun? Tıpkı senin ve örgütün gibi (domuz bağı) Hz. Hamza’nın bütün organlarını vahşice kesmiş ve Ebu Sufyan’ın karısına aksesuar olarak hediye etmiştir. Vahşi Bin Hint, müslüman olduktan sonra \"De ki; Ey nefisleri aleyhine ileri gitmiş olan kullarım Allah\'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Allah tüm günahları bağışlar. Çünkü o çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.\" (Zümer, 53) İlahi uyarıya uyarak Hz. Muhammed, Vahşi Bin Hint’i affetmiş ve “Ey Vahşî! Bundan sonra benim gözüme görünme!” demiştir. (Üsdü’l-Gabe, sayfa 83)

Ey Edip Gümüş; Vahşi Bin Hint, Hz. Hamza’nın bütün organlarını kesip aksesuar olarak Ebu Sufyan’ın karısına hediye etmesine rağmen, Allah ve peygamberi onu bağışlamışken; sen ve tuğyan örgütün, İzzettin Yıldırım, Fidan Güngör gibi hayatlarının tamamını İslam dinine armağan eden Allah’ın bu iki sevgili kulu, sizin bidat ve hurafe inancınıza tabi olmadıkları için, onları münafıklık ve ajanlık suçlamasıyla ahlaksızca kaçırdınız ve işkence mahzenlerinizde Hz. Hamza’nın başına getirilenlerin yüz bin mislini onlara yaptınız. Hem sonra siz bu işlediğiniz günahların fetvasını kimden alıyorsunuz? Nerede sizin bu aklınız? Nerede sizin bu vicdanınız? Nerede sizin bu merhametiniz? Abdullah İbnül Selül münafıkların lideriydi. Peygambere karşı münafıklık faaliyetlerini Allah Münafikun süresini nüzul ederek bildirecekti. Buna rağmen İslam Peygamberi münafıkların elebaşına veya münafıklardan herhangi birine neden “siz münafıksınız” demedi. Demeyi bırakın; İslam Peygamberi Hz. Muhammed, Abdullah Bin Selül’ün cenaze namazını kıldırdı! Ama siz ne yaptınız? Akla hayale gelmeyen işkence yöntemleriyle müslüman halkımızı katlettiniz. Oysa ki İslam düşüncesi ve İslam Peygamberi yüzlerce ayet ve hadiste insana işkence etmenin büyük bir suç olduğunu söylemiştir. İslam Peygamberi; “Müslümanın kanı, malı ve ırzı başka müslümana haramdır.”, “Kuduz köpek bile olsa ona işkence yaparak öldürmeyın.” (Buhari 57, Müslim 32) Kuran ise; senin ve örgütünün vahşice işkence edip katlettiğiniz müslüman halkımız için şöyle diyor: “Kim inanmış birisini kasten öldürürse yeri sürekli kalacağı cehennemdir. ALLAH kendisine gazap ve lanet etmiştir. Ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa, 93)

Hem sonra Kuran insanların kafir olma hakkını vermiştir. (Kafirun Süresi, 1-6) İnsana düşünme ve inanma hürriyeti vermiştir. “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların tümü iman ederdi. O halde inanmaları için insanları zorlayacakmısın?\" (Yunus, 100), \"Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin.\" (Kehf, 29), \" Onlara zor ve baskı kullanacak değilsin.\" (Gaşiye,22), \"Dinde zorlama yoktur.\" (Bakara, 256)

Kuran (Enfâl, 67-69) ayetlerinde, Hz. Muhammed Bedir Savaşı’nda esirlerin dokunulmazlığını savaş pratiğiyle gerçekleştirdiğini bütün İslam hukukçuları söylemektedir.

Gene Hz. İmam Ali, kendisi gibi düşünmeyen ve kendisini tıpkı sizin gibi kafirlikle itham eden haricilere bir hutbesinde şöyle sesleniyor: “Sizi mescidimizden menetmeyiz. Devlet hazinesinden maaşlarınızı vereceğiz. Siz bize saldırmadıkça, biz size savaş açmayız.” biçimindeki sözleri konumuza güzel bir örnektir. İslam’ın tevhidi dünya görüşünde bir insan kendi kimliğini nasıl tanımlarsa, nasıl ikrar ederse hakikat olarak o ölçü alınır. Bir insan ben müslümanım dediğinde biz ona sen müslüman değilsin dediğimizde bakın bu dinin Peygamberi nasıl karşılık veriyormuş: \"Kim bir müslümana ey kâfir diye çağırır veya ona ey Allah\'ın düşmanı derse, o adam da böyle değilse, bu söz, söyleyenin kendisine döner.\" (Buhârî, Edeb 44; Müslim, Îmân 112)

Ama siz ne yaptınız, sokak magandaları gibi elinize döner bıçaklarını, demir çubuklarını, beyzbol sopalarını Allah\'ın sopası yaptınız. Dindar yurtsever halkımıza kafir, mürted ve münafık dediniz. Kız çocuklarımızın bacaklarına kezzap döktünüz. Fakirlik ve çaresizlikten karınlarını doyurmak zorunda kalan sokak çetelerini (hırsızlar) hücre evlerinizde sorguya çekip katlettiniz. Örgütünüze zekat ve infak yardımında bulunmayan esnaf ve iş adamlarımızı demir, bozbol ve ateşli silahlarla vahşice katlettiniz. Mehmet Sümbül ile birlikte Türk devletinin karanlık güçleriyle, mafya çeteleriyle ortak çalışarak iş adamlarından haraç aldınız. Sizin bu sapık ve tuğyan amellerinizi Kuran’i ve insani öğretilerle ıslah etmeye çalışan alimlerimizi ve siyasetçilerimizi İbnül Mülcem’in Hz. İmam Ali’yi katlettiği gibi, alimlerimizi ve siyasetçilerimizi katlettiniz. Oysa ki bu halk, hiçbir müslüman milletin, müslüman olamadığı kadar müslümandı. Bu neyin İslamıydı? Bu neyin davasıydı? Bu neyin tebliğiydi? Neden Hamza Türkmen, Mustafa İslamoğlu, Atasoy Müftüoğlu, Mehmet Pamak, Burhan Kavuncu, İhsan Eliaçık ve benzerleri silahlı bir örgüt kurup Amed, Çewlik, Reha, Çolemerg halkından çok daha az müslüman olan Antalya, İzmir Tekirdağ, Eskişehir, Ankara, İstanbul, Kayseri şehirlerinde, kendi müslüman halkını ve siyasetçilerini katletmiyorlardı? Allah muhafaza etsin!

Ey günahkar Edip Gümüş; halkımız Allah’a, peygamberlerine, gönderdiği kutsal kitaplarına ve ahiret gününe iman etmiştir! Halkımız ne Haricilerin ne Mürciye’nin ne Eşariye’nin ne Ehlisünnet’in ne Şia\'ın bidat ve hurafelerden vucüt bulan uyduruk mezheplerinize, cemaatlerinize ve siyasi organizasyonlarınıza iman ve biat etmekle emrolunmamışlardır! Kuran, halkımıza müslüman olmanın temel prensiplerini şöyle vaaz etmiştir: “Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte, Rableri tarafından yol gösterilenler ve mutluluğa erenler bunlardır.” (Bakara, 3-4-5)

Şimdi tekrar soruyoruz; Allah’ın belirlediği bu insani ve İslami sınırları ihlal eden kullarını nasıl sevebilir? Nasıl onlarla dost olabilir? Nasıl onun askerleri olabilirler? Nasıl peygamberin sevdalıları olabilirler? Nasıl mustazafların savunucuları olabilirler? Hey hat bu ne zillet! Zillet ve vahşet kültürü bizden uzak dursun!

Ey Edip Gümüş; Aziz Tunç, Şaban Elaltunteri, Enver Kılınçaslan, Heci İnan, Heci Bayıncık, Cemal Tutal ve jitemin yardımları ile birlikte gerçekleştirdiğiniz vahşice katliamlardan dolayı Türk devleti sizleri kısa bir süreliğine cezaevinde tutuktan sonra neden tekrar sizleri dışarıya salıverdi? Neden öte yandan Türk devleti sadece ülkelerinin ve halkının özgürlüğünü savunan, tek bir insanın burnunu kanatmayan, sekiz bin KCK’liyi cezaevlerinde tutmasının sizce ne hikmeti olabilir? Hakeza hiçbir Kürdistanlıya, hiçbir insana zerreyi miskal kadar zarar vermeyen, 14 yıldır tek hücreli bir odada rehin tutulan ve ömür boyu hapse mahkum edilen Kürdistanlı Salih Mirzaoğlu’nu, Türk devleti neden serbest bırakmıyor?

Ey Edip Gümüş; 1943 yılında Humeyni tarafindan kaleme alınan “Keşfu’l-Esrar” adlı eserini okuyup okumadığınızı bilmiyorum. Lakin hatırlayabildiğim kadarıyla kitabın genel teması, tevhid, şirk, halifelik, imamet, velayet-i fakıh, nesh ve mensuh ayetleri, akıl, adalet ve takkiye konularıydı. Humeyni, hilafet ve saltanat İslamın “kuran düşüncesini tahrif etmeye yeltendiklerini” ancak ehlibeytin buna izin vermediğini söylediği için; o dönemdeki İhvan hareketinin liderlerinden ve akıl hocalarından Said Havva ve El Nedvi; Humeyni’nin kafir olduğunun fetvasını vermişlerdi.

Sonra Humeyni, Selman Rüştü’nün kafir olduğunun fetvasını verecekti. Ne kadar ilginç değil mi! Sonra sen ve Velioğlu, bu zehirli ve eşekleştirici okumalardan etkilenerek başta Kürt halkının kahraman müslüman savaşçılarına mürted dediniz. O dönemlerde işlediğiniz cinayetlere, sergilediğiniz çirkin amellerinize, uyduruk hurafelerinize ve günahlara dayalı inancınıza tabi olmayan ve karşı duran muvahhid dindarlarımıza münafık, mealciler, mürted ve PKK’nin dostları dediniz. Sonra binlerce yurtsever ve dindar insanlarımızı bu gerekçeyle gözaltına alıp işkenceden geçirdiğinizi örgütünüzün ikinci lideri ve sonradan itirafçı olan Abdulaziz Tunç, NTV ekranlarında çok soğukkanlı bir biçimde, tüm gerçekleştirdiğiniz çirkin cinayetlerinizi anlatacaktı. Delilmi istiyorsun hemen aşağıdaki linki veriyorum ve mutlaka herkes okusun. http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/57456.asp

Bundan çok çok daha önemlisi “Kendi Dilinde Hizbullah” ve “Savunmalar” adlı örgütünüze ait kitaplarınızda haya etmeden PKK, Menzil, İslami Hareket grubu, Talebe grubu, Vahdet grubu, Ehlibeyt grubu ve diğer gruplara mensup binlerce insanımızı İslamın ve cemaatinizin düşmanları olarak gözaltına alıp sorguladığınızı, katlettiğinizi ve bu sorgulardan elde ettiğiniz istihbaratın devletin bile sahip olmadığını açıkça itiraf ediyorsunuz. Ayrıca bu kitaplarınızda Fethullah Gülen evangelistine ve oryantalistine “Hoca Efendi” hitabını kullanıyor, dindar insanlarımızada “münafık” tabirini kullanıyorsunuz. Sorgulayıp ajanlıkla suçladığınız bu insanlardan biride İzzettin Yıldırım’dır. Örgütünüzün her iki kitabında, İzzettin Yıldırım’ı göz altına aldığınızı, sorgusunu yaptığınızı ve Beykoz olayı patlak verdiğinde tekrar o sorgu evine gidemediğinizi söyleyerek, katillerin söyleyeceği hiçbir sözün hüccet (delil) olmayacağını İslam fıkıhçıların söyleyeceğini nasıl unuttunuz? Aşağıdaki vereceğim video linki ise İzzettin Yıldırım’ı nasıl vahşice katlettiğinizi net bir biçimde gösteriyor. Ayrıca sorgulayıp katlettiğiniz binlerce insanımızın bu sorgu kasetlerini Türk devleti neden yayınlamıyor? Sizin elinizde muhakkak daha çok sayıda infaz ettiğiniz insanların ses kasetleri vardır; neden yayınlamıyorsunuz? Çünkü yayınlarsanız birlikte işlediğiniz o korkunç suçlar ortaya çıkacak. http://rusenozkan.wordpress.com/2013/01/31/sehit-izzettin-yildirim/

Ayrıca Hüseyin Velioğlu’nun, Mehmet Sümbül’ün sorgusunu bizzat kendisinin yaptığını ve infaz etme emrini verdiğini, hem örgütünüzün üst kademelerinde görev yapmış onlarca lider yöneticileriniz, hem bu infazları gerçekleştiren yüzlerce katil itirafçı elemanlarınız ve hem de Beykoz’da ele geçirilen milyonlarca döküman buna fazlasıyla tanıklık etmektedir ama biz bu faslı es geçiyoruz.

Binlerce insanımızın katili olan lideriniz Hüseyin Velioğlu’nun; Bülent Orakoğlu, İbrahim Şahin, Mehmet Eymür, Temel Cingöz, Albay Arif Doğan, Hanefi Avcı, Yeşil ve benzeri yüzlerce devletin karanlık adamlarıyla PKK’ye karşı stratejik ittifaklar yaptığından bahsetmeyeceğim. Ama bunun delilini istiyorsan işgalci Türk devletinin katil subaylarından biri olan Arif Doğan’ın Timaş Yayınlarından çıkan ve övünerek söylediği “Jitemi Ben Kurdum” adlı kitabı işgalci Türk devletinin ne kadar terörist bir devlet ve liderinizin bu devletin paramiliter bir gücü olduğunu yüzde yüz bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Örgütünüzün bir zamanlar ikinci adamı olan Aziz Tunç’un dediği gibi; “Cemaatin üyeleri ve tabanı bu kirli ilişkilerden habersiz ve çok masum düşünüyorlar.”

Madem ki Allah’ın askeriydiniz, madem ki Allah için milleti gözaltına alıp infaz ediyordunuz, pekala hiç mi aklınıza “Allah’sız” Mehmet Ağar gelmedi! Neden Temel Cingöz, Arif Doğan, Bülent Orakoğlu, Teoman Koman, Hanefi Avcı, Mahmud Yıldırım, Ünal Erkan, Hayri Kozakçıoğlu, Tansu Çiller, Doğan Güreş, Türk devletinin Kürdistandaki işgalci generalleri, sömürgeci valileri, işkenceci emniyet müdürleri, istihbarat memurları ve savcılarını gözaltına alıp infaz etmediniz? Yoksa bu katiller ve alçaklar çetesi vahşice katlettiğiniz İzzettin Yıldırım, Fidan Güngör, Vedat Aydın, Mehmet Sincar ve isimlerini buraya sığdıramadığım binlerce kardeşlerimizden çok mu daha müslümandılar? Çok mu daha kötü insanlardı?

Evet size göre aynen öyleydi. Çünkü yukarıdaki isimlerle ve daha bilmediğimiz birçok isimlerle liderinizin irtibat halinde olduğunu ve ortak çalıştığına dair yüzlerce bulgu ve döküman mevcut. İkincisi; senin ve örgütünün işlediği bu vahşetin canlı tanıkları ve delili milyonlarca değerli halkımızdır. Sadece Bingöl merkezde yüzlerce esnafımızı tehdit ederek zekat aldığınızı, işyerlerini yaktığınızı ve araçlarını ateşe verdiğinizi, elemanlarınızın esnaftan zekat toplama faaliyetlerinizi polise ihbar eden çok sayıda insan öldürdüğünüzü ve Bingöl merkezde örgütünüzden ayrılan ve örgütünüzü eleştiren çok sayıda insanı infaz ettiğinizi ve sopalarla darp ettiğinizi bütün Bingöl halkı bilmektedir. Oysaki bir ihyacının ve tebliğcinin amelleri bu çirkin işleri yapmak değildi. “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır.” (Nehl, 125) Ama siz ne yaptınız.

İnsanlarımızın en mahrem hayatlarıyla ilgili binlerce raporlar hazırladınız. Binlerce müslüman veya müslüman olmayan insanlarımızı vahşice işkence ederek katlettiniz. İnsanlarımıza akıl iflasını yaşatacak cinayetler yaşattınız. İnsanlarımızın akıl iflasına sebep olan istihbaratlar topladınız. Bunları ne diye yapıyordunuz sorusu bile başlıbaşına korkunç ve ürkütücü geliyor! Ancak şöyle bir soru sorabiliriz: Bu insanların suçları ve günahları vardıysa bunun hesabını size mi yoksa Allah’a ve değerli halkımıza mı vermeleri gerekiyordu? Ama şu hakikati unutmayın; Allah bu dünyada halkımızın alimleriyle, hukukçularıyla ve düşünürleriyle işlediğiniz bu cinayetlerin hesabını mutlaka soracaktır. Çünkü Kürdistanımıza bela ve musibet getirdiniz.Türk devletinin paramiliter güçleriyle birlikte yuvalarımızı ve ocaklarımızı söndürdünüz. Yok eğer sen kimsin, siz kimsiniz zamirleriyle kibir ve enaniyet galebesini çalıyorsan o vakit, seninle ve şürekanla en güzel biçimde mücadele edeceğimi bir yerlere not et. Çünkü sen, not ve rapor arşivlemeyi çok seversin!

Sonuç olarak olarak şunu söylemek istiyorum: Senin ve örgütünün işlediği bu suçları ve günahları, tasavvur ve tahayyül edemeyeceğin kadar bela ve felaket olarak görüyorum! Siz kim Allah\'ın partisi olmak kim! Haşa Allah’ın ne partisi vardır ne de ordusu vardır ne de devleti olur. O tüm bu sıfatlardan münezzehtir. İslam adına kendine kul ve köle yaptığın, cennet hurileriyle müjdelediğin o temiz gençlerimizin normal hayatlarına dönmelerine ve seninde normal hayatına dönüp başını Hint Bin Vahşi gibi önüne koyarak halkımızdan uzak bir yerde tövbe itikafına girmeni tavsiye ediyorum. İnsana yaşam veren tüm bu söylediklerime hayır diyorsan o vakit, Allah’ın ve halkımın huzurunda seni örgütünüzün televizyonunda ya da istediğin adreste, ilmi münazaraya ve muvazeneye davet ediyorum. Halkımız ve örgütünüzün huzurunda, kimin katil ve kimin alim olduğuna onlar karar versin. Hodri meydan!

Ve mektubumu şu duayı yaparak son veriyorum: Ey Sevgili Allah’ım! İslam dünyasında ne kadar eli kanlı haydut ve cahil varsa, senin adına rajon kesiyorlar! Ey Sevgili Allah’ım! Hangi halifeliğin hangi sultanlığın hangi krallığın hangi imparatorluğun hangi İslam devletinin hangi İslam mezhebinin hangi müslüman toplumunun hangi İslam partisinin hangi İslam cemaatinin hangi İslam örgütünün hangi İslam derneğinin ve hangi müslüman liderin senin gerçek dostun ve temsilcin olduğunu şaşırıp, ortada kaldık. Ey sevgili Allah’ım! Bu sebepten ötürü halkımıza özgürlük, ülkemize bağımsızlık nasip eyle! Bizi düşmanlarımıza karşı belasız ve musibetsiz bir Kürdistan bayrağı altında sana secde etmeyi nasip eyle. Bu günahkar insanlarımıza ise, şuur ve kavrayış ihsan eyle.



Kadir Amaç

kadiramac @hotmail.com

Nerina Azad
Bu haber toplam: 15271 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:34:27
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x