Kan ve İnanç’ kitabına (PKK Tarihi) dair eleştirilere bir yanıt
Aliza Marcus <br><br>Cengiz Solmaz, PKK tarihini anlatan “Kan ve İnanç” adlı kitabımı sevmemiş! Benim ne yapmak istediğimi zaten pek tasavvur etmiyor. Makalesinde beni “kibirli bir Batılı” olmakla suçluyor; “bir Oryantalist” (aslında kib.
Aliza Marcus
Cengiz Solmaz, PKK tarihini anlatan “Kan ve İnanç” adlı kitabımı sevmemiş! Benim ne yapmak istediğimi zaten pek tasavvur etmiyor. Makalesinde beni “kibirli bir Batılı” olmakla suçluyor; “bir Oryantalist” (aslında kibirli bir Batılı anlamına gelen) kötü bir analist ve PKK söz konusu olduğu zaman daha da kötü bir analist!”
Kendince beni polemiğe girmeye davet ediyor.
Spesifik eleştirilere cevap vermeden önce, kitabımın konusunun ne olduğunu ve kitabım hakkında neden tartışma olduğuna dair bir açıklama yapmak istiyorum: “Kan ve İnanç” adlı kitabım (ilk olarak ABD’de ve daha sonra Türkiye’de, İletişim Yayınları’nda yayınlandı.) PKK’nin ne şekilde ve neden Türkiye’de en etkili, en güçlü ve en popüler Kürd ulusal grubu haline geldiğini açıklıyor.
Kitabım esas itibariyle eski PKK üyesi, PKK taraftarı, muhalif Kürd şahsiyetleri, Kürd politikacıları, Avrupa ve Ortadoğu’da PKK ile çalışan 100 kişi ile yapılan röportajlara dayanıyor. Kitabımın yayınlanmasından önce ile ilgili hiç detay verilmeyerek, diğer Kürd gruplar sahneden çekilirken, idealist küçük bir Kürd grubunun nasıl da birinci sırada Kürd gücü haline gelmeyi başardığını açıklamaya çalışıyorum.
Kitabım PKK saflarında yer alan kişilerin hikâyelerinden yola çıkarak PKK tarihinin inşasını anlatıyor ve okuyucular olup bitenlerin gelişimine tanıklık eden kişilerin görüşünü öğreniyor.
Solmaz’ın aslında hoşlanmadığı konu, PKK’nin karşıtlarına cevabı (Semir Olayı gibi), bazı kararların alınmasında ve diğer başka konularda Öcalan’ın rolü gibi hususlarda dâhil, her açıdan PKK’ye bakılması konusudur.
Ancak, kitaba eleştiri getiren Solmaz gibi kişiler büyük resmi ihmal ediyorlar. Öcalan olmasaydı zaten PKK bu haliyle ortaya çıkmayacak ve hayatta da kalmayacaktı. Diğer illegal silahlı isyancı gruplarda olduğu gibi, PKK ile ilgili herkese pek hoş gelmeyecek çok şey söylenebilir. Konumuz bu değil.
PKK belki de, yalnızca Türkiye’de değil, bölgede en önemli Kürd hareketidir. Bu grup Suriye’nin kuzeyinden Türkiye’nin doğusuna kadar uzanan büyük bir coğrafyada iktidar olma hazırlığını yapıyor. Bundan dolayı PKK’yi anlamak ve bilmek çok önemli bir konudur. Kitabım PKK’nin detaylı hikâyesi/tarihi hakkında bilgi veren ilk kitaptır. Ve hala da öyledir. Bu özelliğiyle hem iyi, hem de kötü yanlarının olduğu anlamına gelir. Ancak, durum böyle olmak la birlikte, bana kendi hikâyenizi okumanızı söyleme hakkını vermez.
Artık tartışmaya başlayalım;
1) Cengiz Solmaz, 1960 askeri darbesi hakkındaki görüşümü (kitap boyunca tek bir paragraf) yanlış yorumluyor. 1960 askeri darbesini “liberal bir darbe” olarak tanımladığımı söylüyor. Solmaz’a göre bu durum, benim Türkiye’yi anlayamadığımı ve dolayısıyla Kürdleri de anlayamadığımı gösteriyor. Aslında anlayamayan Cengiz Solmaz’ın kendisidir. Darbeye “liberal” demedim. Darbeler tanımı gereği zaten anti-demokratiktir. Darbenin “gerçek bir demokrasiye yol açtığını” söylemedim. Olayların Kürdler lehine geliştiğini kesinlikle ima etmedim. Kitabımdan bir alıntı yapmış: “İronik olan, eğitimli seçkinlerin arka çıktığı darbenin, yurttaşların görüp görebileceği en liberal dönemin önünü açmış olmasıydı. … Kimi Kürd eylemciler yeni liberal atmosferi doğrudan doğruya sınayıp hayal kırıklığına uğradı. Öyle görünüyor ki Türkiye’nin liberalleşmesi buraya kadardı.” s. 37-37.
2) Cengiz Solmaz PKK’nin ilk yıllardaki gelişimini konusunda “çarpıtma yaptığım” suçlamasını getiriyor. PKK’nin yoluna çıkan grupları zayıflattığını yazıyor. “Diğer gruplardan PKK’ye saldırı geldiği” şeklinde aksini de söylüyor. PKK’ye yakın durduğu için KUK ve Türk solu tarafından saldırıya uğrayan bir akrabasını örnek veriyor. Akrabasının başına gelenler konusunda haklı olabilir. Ancak, büyük resim hakkında yanılıyor. İlki, bu argümanı duyunca hayret ediyor, çünkü PKK’nin ilk başlardaki saldırganlığı nadiren tartışmaya açılıyor. Neden olsun ki? PKK en aktif ve en kararlı Kürd milliyetçilere cazip geliyor. PKK bu konuda açıklama yapmakla zaman geçirmek istemiyor. Gazete yayına devam etmekle hayatlarını riske atmak istemediler. Başka bir deyişle, Kemal Burkay partisine katılmak istemediler.
PKK’nin ilk kadrosunu oluşturanlar dava uğruna mücadele etmeye hazırdılar. Abdullah Öcalan mücadele vermeye hazır olanlara bu fırsata veren bir grup kurmuştu. Bu durum PKK’nin popülaritesi için büyük bir fırsattı.
Solmaz’ın Öcalan’ın 1977 Konuşmasını ( ilk Konuşmalar. Weşanên Serxwebûn, 91) okuduğuna eminim. Öcalan diğer grupları “işbirliği” (s.88) yapmakla suçlarken görüşlerinde gayet açıktır. Yanlış anlaşılmasın, rakip Kürd gruplarına karşı mücadele veren yalnızca PKK değildi. Özellikle KUK olmak üzere (Solmaz’ın belirttiği gibi) birçok Kürd grubu birbirlerine karşı acımasız davranıyorlardı. YNK (PUK) ve PKK sınır boylarında birbirlerine saldırıyorlardı. Kürdler arasındaki bu şiddet şaşırtıcı değildi. Bu grupların hepsi haklı olduklarına inanıyor ve kendileri önderlik etmek istiyorlardı. Ancak PKK’nin “hemen devrim yapma” planı, çok aktif ve kararlı kadrosu PKK’yi daha da saldırgan hale getiriyordu. Zaten bu tarz özellikleri PKK’nin 1980 darbesinden sonra yaşamasına devam etmesine imkân sağladı; gelişip güçlenmek ve savaşım vermek.
Diğer Kürd grupları 1980 darbesinden sonra dağıldılar. Oysa PKK dağılmadı. Solmaz’ın PKK’ye hakaret olarak gördüğü konu nerede yer alıyor? PKK’nin sahip olduğu gücü verenin ne olduğunu anlamamıza yardım eden ve PKK’nin popüler olmasını sağlayan gücün ne olduğu konusunda bir analiz.
3) Solmaz PKK’nin ilk yılları konusunda ne söylediğimi çarpıtıyor. Çok açık bir şekilde – ve sık sık – PKK’nin tamamen, işler halde bir hukuki alanı içeren faktörlerin olmamasından dolayı ortaya çıktığını söylüyorum. Kitabımda bunu kanıtlayacak çok sayıda örnek var. Bunu dile getiren üç örnek cümle: “Barışçı bir gösteriye katıldığı gerekçesiyle tutuklanmış olmak Öcalan’ı, Türkiye demokrasisinin eylemde bulunabilmek için pek az alan sağladığına ikna etti. (s.44); “Türkiye demokrasisinin bir gizli yüzü vardı, sakat bir demokrasiydi… Türkiye’deki idare tarzından kurtulabilmek için yasal ya da demokratik yolları kullanamazdınız” diyordu Selahattin Çelik. (s.49); Azman 1988’de katıldığını çünkü başka bir yol bulamadığını söyledi (s.183); “İnsanlar silahlı mücadeleyi son çare olarak seçiyordu, ilk tercih bu değil… Türkiye’de hiçbir demokratik açılım yoktu.”
Türk solunun Kürd milliyetçiliğine destek vermeyi reddetmesi de katkı sağlamıştı. Bütün bunları göz ardı etmiyorum. Bu aynı zamanda kitabın bütününde anahtar bir mesaj özelliğini taşır.
4) Cengiz Solmaz, “PKK’nin – Kürdistan Devrim Yolu (kitabını) okumadığım” suçlamasını getiriyor. Solmaz, okumuş olsaydım, analizimin daha iyi olabileceğini söylüyor. O halde, Solmaz’a iyi haberim var. Okudum! Bu kitap, benim kitabımın bibliyografyasında eksik kaldığı için üzgünüm. Bu durumda Cengiz Solmaz analizime değer verecek mi? Umarım öyle olur. Çünkü analizimi yaparken temel aldığım tek kitap PKK kitabı değildi. Belki de PKK’ye ait daha büyük bir orijinal yayın koleksiyonum var. Kitabımı yazarken bu koleksiyondan faydalandım. “Kürdistan Devriminin Yolu” kitabı bende var (Aralık 1984 baskısı). PKK (ideolojisinin teorik çerçevesini ortaya koyan ve Hilvan olayı ile ilgili detayları veren Hakkı Karer ve Halil Cavgun’a adanmış Serxwebun kitapçığı, 1979 Mayıs baskısının bir kopyası var. “İdeoloji ve Politika Nedir Nasıl Ortaya Çıkmıştır” (1. baskı 1978, bendeki baskı 1986) ve temin edilmesi zor “Direnmek Yaşamaktır” (1. baskı 1981, bendeki baskı Aralık 1984).
5) Cengiz Solmaz görüşme yaptığım kişilerden hoşlanmıyor. Çünkü bu kişiler PKK’den ayrıldılar. Bu kişileri mutlaka “travma ve dengesizliklerinden dolayı acı çekenler” olmalı diye yazıyor. “Bu kişilere güvenerek yola çıkılmaz” diye devam ediyor. Kitabıma getirdiği eleştirinin kalbinde yatan husus işte bu konudur. Çünkü görüşme yaptığım kişiler “güvenilmez kimseler” ise, o halde benim yaptığım analiz nasıl güvenli olur? Birçok yerde yazdığım bir cümleyi tekrar söylüyorum. Kitabım yalnızca yaptığım görüşmelere dayanılarak yazılmadı, 1984’lerde yayınlanan Öcalan’ın konuşmaları da dâhil, PKK’nin her türlü bildirisi/raporu, Yeni Ülke, Gündem, Hürriyet ve Milliyet gazetelerini okudum.
Aynı zamanda birkaç yılı Türkiye’de olmak üzere, yaklaşık olarak on yıllık bir dönemde PKK hakkında haberler yapan bir muhabir idim. Türk askerlerinin gelip köylüleri, köylerini terk etmeye zorladıktan sonra hala yanmakta olan köyleri gezdim. Cudi Dağı’na çıktım ve PKK’ye ait bir kampta kaldım – belki de bunu yapabilen, ilk gazeteci değilse de, ilk yabancı gazeteci oldum. İşte benim kitabım, geçirdiğim bütün bu deneyim ve görüşmeler sonuncunda yazıldı.
6) Cengiz Solmaz “objektif olmadığımı” söylemeye devam ediyor. Gerçekten de, “objektif” olmak ne anlama geliyor? Kitabımda herhangi bir yargıda bulunmaksızın PKK hakkında bilgi veriyorum. Diğer gruplara saldırırken, karşıtlarını öldürürken ve öğretmenleri hedef seçerken haklı veya haksız olduğunu söylemiyorum. PKK’nin ideolojisi ve amaçları bağlamında bu tarz eylemler anlam kazanıyor. Bu hususlar “objektif” değilse, “objektif” kavramını farklı bir şekilde tanımlamamız gerekiyor.
Eleştiren diğer başka kişiler gibi Cengiz Solmaz PKK’nin tarihi seyrinde gelişen bazı can sıkıcı olayları görmezden gelmemi istiyor. Oysa böylesi bir davranışın tarihi yazmak olduğu söylenemez, sadece propaganda olur. Bu konuların icra edilmesini başkalarına bırakıyorum.
(BasNews / İngilizce’den çeviren: Nizamettin Karabenk)
BasNews
Bu haber toplam: 7773 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:14:10:59