Tek Adam' olursan, ekonomiyi de çökertirsin

Dolar dün ilk kez 2.

24.01.2014, Cum - 07:06

Tek Adam' olursan, ekonomiyi de çökertirsin
Haberi Paylaş
Dolar dün ilk kez 2.20’nin üzerine çıktı, 2.21’e vurdu ve ‘tüm zamanların rekoru’nu kırdı. Bu, bir şey değil. Doların 2014’ün ilk çeyreğinde 2.30’u, altı ay sonunda ise 2.40’ı göreceğini ileri süren raporlar yayımlanıyor. 2014 sonu için 2.50 tahmini yapanlar da var. Bu, şu demek: Ortadoğu ve Kuzey Afrika için sunulan ‘Türkiye modeli’nin de tüm dünyaya sergilenmek istenen ‘Türkiye başarısı’nın da ne yazık ki sonuna gelindi. Bunun sonunu getiren de ne gariptir ki başarının da altında imzası gözüken aynı kişi: Recep Tayyip Erdoğan!”

Tam bir hafta önce, 17 Ocak’ta bu köşedeki yazımın ilk satırları bunlar. Tayyip Erdoğan’ın ‘maaşa bağlanmış fedaileri’ hemen televizyon ekranlarına fırlayıp, adımı vererek yalan söylediğimi ilan ettiler. Ben ne ekonomistim, ne finans uzmanı. Söz konusu rakamları, bana Türkiye’nin en büyük sanayi gruplarından birinin araştırma sorumlusu ile dünyanın en önde gelen finans kuruluşlarından birinin yetkilileri vermişti.

Aradan bir hafta geçmeden, dün, dolar 2,2975’e kadar çıktı. Euro da rekor kırdı ve 3,1332’yi gördü. Yani geçen haftaki yazımızda ‘2014’ün ilk çeyreğinin sonu’ için öngörülen rakamlara, aradan bir hafta geçmeden, ocak ayı sona ermeden ulaşıldı.
Arada Merkez Bankası Para Kurulu’nun kararları ve Tayyip Erdoğan’ın ‘dünyadan habersiz ve yalancılığa teşne’ medyadaki yandaşlarından oluşan yakın çevresinin bize anlattığı ‘başarılı Brüksel ziyareti’ masalı var. Ama piyasalar ‘masal’ dinlemiyor. Dolar almış
başını gidiyor.
Neden?
Nedeni ‘dolardaki rekor tırmanış’ haberini veren internet sitelerinin şu basit cümlesinde: “Merkez Bankası’nın izlediği para politikasının kurdaki artışı frenlemede yetersiz kalacağı endişeleri ve siyasi kaygılarla dolar bugün 2,2975 liraya kadar çıktı. Cnbce.com’da yer alan habere göre, doların bu seviyeyi görmesi sonrasında Merkez Bankası piyasaya doğrudan müdahale etti. Müdahalenin ardından dolar TL karşısında 2,28’in altına geriledi.”

Durum o kadar –eski deyimle- ‘vahamet kesbediyor’ ki piyasaya son müdahalesini bundan iki yıl önce, 4 Ocak 2012’de yapmış ve 155 milyon dolar satmış olan Merkez Bankası ‘doğrudan müdahale’ gereği duyuyor. Doları 2,2975’ten 2,28’e çekebilmek için ne kadar dolar sattığını on beş gün sonra öğreneceğiz.

Ama bildiğimiz bir şey var: Tayyip Erdoğan, ‘tek adam’lık hırsıyla kendisini soktuğu ‘anti-demokratik siyasi rota’da Türkiye’nin ekonomisinin de canına okumaya, ülkenin döviz rezervlerini gereksiz yere eritmeye başladı.

Ekonomiye de sirayet etmekte olan bu ‘tepe taklak gidiş’i önlemek pek zor olacağa benziyor.

Bu, benim ‘sübjektif kanaatim’ falan değil. Ian Bremmer söylüyor. Eurasia Group’un kurucusu. Davos’tan Wall Street Journal’ın internet üzerinden yaptığı videolu canlı yayınında “Türkiye artık yükselen pazarlardan biri değildir. Büyüyen bir ülke değildir” diye başladığı konuşmasına, “Erdoğan’ın Brüksel’de AB temasları iyi gitmedi” diye devam ediyor ve bunun nedenlerini açıklıyor.

Önce Eurasia Group’un kim olduğuna bir bakalım. Wikipedia’nın verdiği bilgiye göre Eurasia Group, 1998’de kurulmuş olan ‘dünyanın en büyük siyasi risk danışmanlık’ kuruluşu. Dünyanın 90 ülkesinde 500 uzman çalıştırıyor. Ve dünyadaki ‘siyasi, ekonomik ve mali karar vericiler’ için bir ülkenin ‘siyasi, ekonomik, güvenlik ve toplumsal şoklara dayanma gücü’nün ölçülerini belirliyor ve konu aldığı ülkelerdeki ‘kritik gelişmeleri tahmin etmek’te bir ‘erken uyarı’ sistemi sağlıyor.

Yani, ‘uluslararası piyasalar’ın Brüksel’de ne olup bittiğini anlamak ve Türkiye’ye ilişkin tavır belirlemek için Tayyip Erdoğan’ın uçağında taşıdığı refakatçi ve çoğu dil bilmeyen Türk gazeteciler yerine Davos’tan bu ziyaret sonuçlarını ve Türkiye’nin ‘kritik gelişmeleri’ni tahlil eden Ian Bremmer’e kulak vereceğini anlamalıyız.

Tabii, eğer Türkiye bir ‘otarşik ekonomi’ye dönüşmek istemiyor yani ‘kendi yağıyla kavrulmayı’ benimsemediyse, ‘küresel sistem’de varolmak istiyorsa. AB tam üyeliği yerine ekonomide bir Kuzey Kore olmayı hedef alırsa başka (AB yerine Şanghay 6’lısı’na bu şekilde ulaşmak mümkün olabilir).

Ian Bremmer, Türkiye’nin ‘uluslararası çekim gücü’nün en önemli yönlerinden birini oluşturmuş olan ‘yükselen pazar’ sıfatını artık kaybettiğini, ‘ekonominin büyümediğini’ belirtirken, ülkenin uzun bir süredir ‘kurumlarını toparlamaya ve tahkim etmeye çalışırken, bundan ayrılıp onları yok etmeye başladığını, yargı ve polisin meşruiyetini ortadan kaldırdığını’ öne sürüyor ve bütün bunların ‘yatırımcı için Türkiye’den uzak durmak anlamı taşıyacağı’na işaret ediyor.

Bremmer’e göre ‘endgame’ yani bu durumdan çıkış, Erdoğan’ın ‘en sonunda’ sahayı terk etmesi olacak. ‘Bunun ne zaman ve nasıl olacağı kadar, cevap bekleyen sorunun, seçimler ve sonrasında Türkiye’nin siyasi kurumlarının Erdoğan’a ne kadar dayanıklı olduğu’ üzerinde duran Eurasia Group’un bir numarası, piyasaların böyle bir Türkiye’ye olumsuz reaksiyon vereceğini sözlerini eğip bükmeden vurguluyor. Eurasia Group’un başındaki adamın, tüm toplumumuzu ve geleceğimizi ilgilendiren sözlerinin orijinali aşağıdaki ‘link’te:
http://live.wsj.com/video/eurasia-group-turkey-now-not-emerging-market/A2751295-DB40-4774-9AB4-31940F62CED7.html?KEYWORDS=turkey#!A2751295-DB40-4774-9AB4-31940F62CED7

Bu arada, TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’ın dünkü konuşmasına da kulak verilmesinde yarar var. Muharrem Yılmaz, Tayyip Erdoğan ve çevresinin ‘İstanbul sermayesi’ ya da ‘faiz lobisi’ diye bir çırpıda silip atacağı bir yapının ve çizginin ismi değil. Bursalı. Sütaş’ın sahipliğinden TÜSİAD’ın tepesine yükseldi ve bir yıldır çok önemli hususların altını çiziyor. Dün de şunları söyledi:
“HSYK’yı düzenleyen yeni kanun teklifinden de büyük rahatsızlık duyuyoruz. Son günlerde izlediğimiz çatışma, yürütmenin yargı üzerindeki etkisini arttırarak aşılmaya çalışılmaktadır. Çözüm, yargı bağımsızlığı ve ‘Kopenhag Kriteleri’ne uygun bir anayasal reformdur… Türkiye’nin ağır yolsuzluk iddialarının üzerinden hukukla gelemediğini gösteren bir tablo Türkiye’ye yatırım yapan ülkelerde Türkiye hangi dünyaya ait tarzında bir soru oluşturmasını kabul edebilir misiniz? Türkiye’nin prestijli bir ülke olması için sarf ettiğimiz gayretler boşa çıkmış olmayacak mı?”

Bu soruyu birçoğumuz sormaya başlamadık mı?

Muharrem Yılmaz’la devam:
“Refah düzeyi düşmeye başlayan bir toplumda sorunların çözülme ihtimali de zayıflayacaktır. Farklı ton ve dozlarda da olsa yaşanmakta olan kültürel kutuplaşmalar herkesin aklını esir alır. Toplumda biz duygusu zedelenir… Batı standartlarını esas alan bir demokrasiyi yaşamak istiyoruz.”

Bu isteğe itiraz edilebilir mi?
Tayyip Erdoğan, ‘hukukun üstünlüğü’nü, ‘yargı bağımsızlığı’nı ayaklar altına alıp, ‘yolsuzlukları örtbas etmek’ yolunda ‘devlet kurumları’nı tahrip ederek, ‘demokrasiden saptığı’ ve ‘özgürlükleri kısıtladığı’ sürece, dolar yükselecek, yatırımlar duracak, Türkiye’nin borç yükü artacak ve giderek Türkiye’nin ekonomisi de çöküntüye uğrayacak.
Bu da ‘biz’den ‘erken’ ya da ‘gecikmiş’ bir ‘uyarı’...

Bu yazı dolar 2.30 TL’yi aşmadan önce yazılmıştır.
Nerina Azad
Bu haber toplam: 5818 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:00:42:45
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x