İslam’ın Silahıyla; Topraklarımızı ve Siyasal Egemenliğimizi Elimizden Aldılar – Kadir Amaç

<b>Molla Mustafa Barzani ve Molla Saidi Kurdi’nin Anısına</b><br><br>Türk devletinin, Türk İslamcılığının ve Türk solculuğunun tüm sömürgeci mikropları; Kürt sol ve Kürt İslamcılığının iliklerine kadar işlemiştir. Türk devl.

19.02.2014, Çar - 20:25

İslam’ın Silahıyla; Topraklarımızı ve Siyasal Egemenliğimizi Elimizden Aldılar – Kadir Amaç
Haberi Paylaş
Molla Mustafa Barzani ve Molla Saidi Kurdi’nin Anısına

Türk devletinin, Türk İslamcılığının ve Türk solculuğunun tüm sömürgeci mikropları; Kürt sol ve Kürt İslamcılığının iliklerine kadar işlemiştir. Türk devletinin ve onun dostlarının bu mikroplu antagonizmasından beslenenler, ne İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in “Medine Vesikası”nı ne de sosyalizmin peygamberi Marx’ın “Das Kapital”ini temsil edebilirler. Çünkü hem İslam düşüncesinin peygamberi hem de sosyalizm düşüncesinin peygamberi; farklı renklerin, farklı seslerin ve farklı reflekslerin kardeş olduğunu; bu kardeşlerden birinin, diğerinin yazgısına ve ikbaline galebe çalamayacağını; birinin, diğerinin toprağına göz dikip işgal edemeyeceğini ve her milletin kendi toprakları üzerinde hür olarak yaşama hakkına sahip olduğunu vaaz etmektedir. Bir millet kendi ülkesinde anadilini konuşamıyorsa, bayrağını gökyüzünde dalgalandıramıyorsa, kendi dilinde eğitim, öğretim veren kurumları yoksa, ülke sınırlarını koruyan ordu ve ülkenin iç asayişini sağlayan kolluk güçleri yoksa, ülke içinde ve ülke dışında siyasal egemenliği sıfırın altındaysa o ülke yüzde yüz işgal altında demektir. Bu anlamda \"Kürt Sorunu\" kavramsallaştırması işgalci hafızanın ürünüdür diyebiliriz. O vakit Kürdistani zaviyeden doğru tanımlamanın şöyle olabileceğini söyleyebiliriz: Kürdistan\'ın işgali, Kürdistan\'ın inkarı ve Kürdistan\'ın uğradığı zulümdür!

Dolayısıyla yukarıda bahsettiğimiz bu her iki hastalıklı ve mikroplu antagonizmanın; çocuklarımızın, gençlerimizin ve ülkemizin geleceği açısından iyi bir örnek teşkil edemeyeceklerini söyleyebiliriz. Bundan dolayı yeni Kürdistani entellektüel kuşak, yeni Kürdistani nesillere örnek olmaya ve onları bu mikroplu iklimden uzak tutmak için her birinin pedagog olmaya davet edebiliriz. Yeni Kürdistani nesiller bu iki özürlü ve defolu görüşü kabul ederlerse, topraklarının işgal altında olduğunu fark edemezler. İşgalci generallerin ve sömürgeci valilerin topraklarımızdaki egemenliklerine saygıyla bakacaklardır. Bu yeni nesil, atalarının beşbinyıldır üzerinde yaşadıkları topraklar üzerinde; Türk, Arap ve Farsın kölesi olmak istemediklerini ve kendi ülkelerinde her millet gibi özgür ve bağımsız olmak istediklerini dünyaya haykırmalıdırlar.

Dolayısıyla bizim Kürdistani milliyetçiliğimiz sentetik değildir, yüzde yüz doğaldır diyebiliriz. Türk solculuğunun ve Türk İslamcılığının Kürdistan düşmanlığı, sadece sofistike edilmiştir! Sosyolojik ve teolojik okumalar, milli kimliğin ve dini kimliğin diğer tüm kimliklere baskın olduğunu, yaptığımız ilmi çalışmalarımızla defaatle dile getirdik. Ancak siyasal ve sosyolojik şartların determinasyon ve farkomolojik baskıları neticesinde, milli ve dini duyguların negatif ve pozitif yörüngeye gireceğini ayrıntılarıyla açıklamıştık. Fakat cahil ve kibirli düşünceler, inançlar bunu anlamak istemiyor. Bu ilimsizler, hikmetsizler, ahlaksızlar ve ahmaklar fırkası; Kürdistan davasına ve İslam düşüncesine, zillet ve alçaklık elbisesini giydirmeye ısrarla devam etmektedirler. Kürdistanlı ilim ehli, irfan ehli, ahlak ehli, cesaret ehli, sevgi ve aşk ehli; Kürdistan’a giydirilmeye çalışılan, bu zillet ve alçaklık elbisesini çıkarmakla mükelleftirler. Mamafih, kırk yıl içinde hiçbir kitabi okuma yapamamış, hiçbir sistematik ilim öğrenememiş, nefsani melekelerini islah ve ihya edememiş, tek bir öğrenci yetiştirememiş, mütevazi bir ahlakı içselleştirip ve daha sonra bu ahlakı sosyalleştirip Kürdistanileştirememiş, tağutların ve modern müstekbirlerin kurumlarından ırak ve firak durmayı onurlu bir yaşam bilememiş, insani, İslami ve Kürdistani ilişkileri istismar etmiş bir kişiliğin, asla Kürdistan davasına ve halkına zerreyi miskal kadar fayda sağlamayacağını ayrıca belirtmekte yarar var.

İkincisi, yazı yazmak ve bilgiçlik taslamak marifet değildir! Çünkü milyonlarca insan yazı yazıyor, yüzbinlerce insan kitap basıyor ve milyonlarca insan profesör oluyor. Ama kaç tanesi o milletin düşünürü ve filozofu olabiliyor. Dolayısıyla bir milletin medeniyet inşa etmesi ve diğer milletlerden saygı görmesi, çıkaracağı düşünürlerin ve filozofların sayısına bağlıdır. Bizim silahımız güçlü kalemler, kışlamızda zengin kütüphaneler olmalıdır!

Bahsettiğimiz bu olumsuzluklara rağmen Kürdistani akıl olgunlaşarak; Türk devlet aklına, Türk İslam aklına ve Türk sol aklına galebe çaldığını söylemek mümkündür.

Bundan ötürüdür ki son yıllarda; Türk devleti, Türk İslamcılığı ve Türk solculuğu yeni oluşan bu Kürdistani akla karşı, çok agresif ve düşmanca bir tavır geliştirdiklerine tanık olmaktayız.

Ayrıca şu sosyolojik gerçekliğin altını çizmekte yarar görüyorum: Arap, Türk ve Fars toplumları; milyonlarca insan öldürmüş, yüzlerce memleketler işgal etmiş, o memleketlerin yerli asabiyesini ve umranını hicrete zorlamış devletlerine karşı neden bin dört yüz yıldır, insani ve İslami duygularını, düşüncelerini, yüreklerini ve zihinlerini Ebabilleştirerek küme küme, bölük bölük, fırka fırka Kürdistan ülkesinin ve halkının özgürlük mücadelesinin saflarında, ensar ve muhacir dayanışmasını eyleme geçirmemişlerdir? Sanırsam bu müslüman toplumların insani, ahlaki ve İslami sosyolojilerini ve bu sosyolojinin ciddi gediklerini ve problemlerini en müşahhas bir biçimde bize güncelleyerek ortaya koyup sunan Kuran ilmidir. Kasas süresinin birinci ayetiyle başlayıp, seksensekizinci ayetiyle son bulan ayete kadar anlatılanlar; Firavun’un, mustazaflar ve müstekbirler üzerindeki siyasal egemenliğini konu eder. Kuran, Firavun’un siyasal egemenliğini kabul eden, mustazaflar ve müstekbirler sınıfının sosyolojik varlığından ayrıntılarıyla bahsetmektedir. Kuran bu surede, zulme ve haksızlığa uğrayan mazlumların sessizlik ve tepkisizlik sosyolojilerine sert biçimde şöyle yermektedir: \"’Biz yeryüzünde zavallı (mustazaf) kimselerdik’ diyecekler, melekler de: ‘Allah\'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!’” (Nisa,97) (Ayetullah Beheşti, Mustazaflar ve Müstekbirler)

Bu zaviyeden hareketle, çöplük ve kan kültüründen başka hiçbir marifeti olmayan, vahşi Ortadoğu coğrafyasını, vahşi Türk, Arap ve Fars devletlerini medenileştirmek, demokratikleştirmek; biz Kürt halkının insani, İslami bilimsel görev alanı değildir. Bu durum bizi aşar, bizim için okyanusta boğulmak gibi bir şey! Çünkü ülkesi işgal edilmiş, dili yasaklanmış ve köleliğin en ağır koşullarına mahkum edilmiş bir milletin, böylesine bir maceraya ve fantaziye tevessül edilme amelyesini bilimsel doktrinler, siyaset bilimi, felsefe okulları, teoloji bilimi, ahlak ve hukuk öğretileri felaket olarak yorumlamaktadırlar. Ortadoğu’nun bu çöplük ve kan kokan kültürünü düzeltmek; teknikte, bilimde, ekonomide, insan hakları, demokrasi, özgürlük konularında, güçlü ve uzman olan modern ulus devletlerin ve uluslararası güçlü, kurum ve kuruluşların görevidir. Kürtlerin yerine getirmesi gereken sorumluluk, kendilerini ve ülkelerini özgürleştirmek olmalıdır. Özgürleşmiş, medenileşmiş, demokratikleşmiş ve siyasal egemenliğini kazanmış bir Kürt milleti ve bir Kürt ülkesi; tabi ki vahşi Ortadoğu coğrafyasını özgürleştirmek ve uygarlaştırmak için en yüksek düzeyde katkı sunmakla görevlidir.

Ortadoğuyu, kan ve vahşet deryasına çeviren İhvani Müslimin, Taliban, El Kaide, El Nusra, İŞD ve benzeri harici terörist yapılar, Kürdistan’ın inanç ve düşünce iklimine bir grup eşekleştirilmiş insanların aracılığıyla Afganistanlaştırma, Pakistanlaştırma, Sudanlaştırma ve İranlaştırma amelyesi içindedirler. İşte bu \"fe veylun li el musallîne\" (namaz kılanlar) fırkası bin dört yüz yıldır, ontolojik ve fizyolojik varlığımıza tecavüz ediyor! Bin dört yüz yıldır bize intiharlar yaşatıyor! Bin dört yüz yıldır ontolojik ve fizyolojik varlığımıza suikast yapıyor!

Biz bu durumu asla kabul etmiyoruz! En yüksek düzeyde Kuran, bilim ve entelektüel çalışmalarımızla karşı duracağız! Bu anlamda bizim inanç ve düşünce ilişkilerimiz, ne peygamber sahabe ilişkisine ne de diğer siyasi ve dini, şeyh ve mürid ilişkisine benzer! Bizim, inanç ve düşünce ilişkilerimizin temel parametrelerini belirleyen; bilim, felsefe, vahiy, ahlak, irfan, hikmet ve hukuk karinesidir.

Siyasal Türk İslamı, Arap İslamı ve Fars İslamı, şirk ve tuğyan İslamıdır! Asla özgün ve özgür vahiy inancının ve kültürünün temsilcisi değildir. Muaviye ve ardılları ne kadar İslamsa, onlarda o kadar İslamdır! Türk İslamı binyıldır ikon tapınaklarında işgal ettiği memleketler uğruna kurbanlar adamakta... Arap İslami, vahşi çöl fırtınası gibi bindörtyüzyıldır, müslüman halkları ve diğer halkları Allah adına vahşice boğazlamakta! İran \"gasıqin\" Cumhuriyeti ise; Ehlibeyt adına Kürt çocuklarını vahşice vinçlerde sallayarak Kürdistanımızı Kerbela’ya çevirerek Muaviye’nin gerçek ardılları olduklarını ortaya koymuşlardır.

Siyasal Türk İslamının hangi partisi, örgütü, cemaati, derneği, vakfı, ekonomik holdingleri, benzeri kurum ve kuruluşları; Türk devleti Allah’ın hakimiyetini meteoroloji işlerine tahvil ettiğinden dolayı, Türk devletine karşı silahlı cihad yapmamız farz olmuştur diyen; birilerini duyanımız, görenimiz olmuş mudur? Alkol içilen ve kumar oynanılan mekanlara, molotof ve bombalı saldırıların yapıldığını duyanımız, görenimiz var mıdır? Kapitalizmin beyni olan bankalar faiz sistemiyle çalıştıkları için, bir tek banka şubesinin Türk İslamcıları tarafından bombalandığını duyanımız, görenimiz var mıdır? Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz plajlarında bikinileriyle çılgınca eğlenen milyonlarca insana karşı bir saldırı hazırlığında olduklarını duyanımız, görenimiz var mıdır? Türk şehirlerindeki meyhane ve kerhane işletmelerine yönelik, bir protestonun veya saldırının olduğunu duyanımız, görenimiz olmuş mudur? Ya da farklı düşünen İslami grupların, liderlerini ve elemanlarını gözaltına alıp ajanlık suçlamasıyla vahşice infaz ettiklerini duyanımız, görenimiz olmuş mudur?

Bunların hiçbiri olmamıştır; Allah’a çok şükür ki olmamıştır. Çünkü bu insanın özgür iradesine yapılan en korkunç suikasttır. Ama ülkemiz Kürdistan’da bir grup harici Kürt fırkası, bu saydığımız korkunç düşünceleri bir bir eyleme geçirmiş, halkımızı mağdur ederek Allah’ın lanetini kazanmışlardır.

İşte tam bu noktada, Kürdistan davasının milletleşmesini ve kendi melekuti yörüngesinde kaderini belirlemeye tahammül etmeyen bu namaz kılan yeşil Firavunların ve namaz kılan yeşil Karunların kışkırtmasıdır. Dolayısıyla siyasal İslamın ahlakı yoktur, ahlaksız ve terbiyesiz bir sınıftır! Kah tevhid ve İslam elbisesi içinde, kah şirk ve küfür elbisesi içindedir! İşlediği günahlar ve cinayetler onun ahlaksızlığının delilidir! İslamın gerçek ahlakı; özgün Kuran ve özgün peygamber ahlakıdır! Bundan dolayı Kürdistanlı dindar gençler; bu günahkarlar çetesinden uzak durmalıdırlar.

Siyasal İslamın dünyada en son ayet okuyacağı millet, değerli dindar Kürt halkıdır. Kendilerine ayet okunması gereken birileri varsa onlarda ülkemizi işgal eden \"fe veylun li el musallîne\" (namaz kılanlar) fırkasıdır. Çünkü tağutu Türk devletinin resmi kurumlarında rızıklarını ve dünyevi gailelerini elde edenler bu \"fe veylun li el musallîne\" fırkasıdır.

Elif-Lam-Mim ayetinin huruf-u mukattaasına yemin ederim ki; Kürt halkı Allah\'ı ve aziz dinini hiçbir müslüman toplumun tasavvur ve tahayyül edemeyeceği kadar seviyor. Onlarda her millet gibi, kendi öz vatanlarında dalgalanan bağımsızlık bayrağı altında Rablerine secde etmek istiyorlar. Allah\'ın bu sevgili kullarının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine zerreyi miskal kadar yan gözle bakanların Allah\'ın laneti ve öfkesini kazanacaklarını bilmelidirler. Dolayısıyla bizim katillerle ve işgalcilerle kardeş olmamız mümkün değildir! Ancak barışa elimizi, uluslararası diplomasi ve hukuk prensiplerine göre uzatırız; barış ve sulh karinesi topraklarımızı, siyasal egemenliğimizi geriye iade ettiği vakit anlamlı ve değerli görülecektir. Bu anlamda Türk İslamcılığı ve Türk solculuğu Kürdistan halkını, Kürdistan dinamiklerini, Kürdistan siyasetini; oryantalist ve kolonyalist Türk devletine entegre etme yerine, Türk ordusunun topraklarımızdan çıkmasını ve Kürtlerin self determinasyon hakkının olduğunu söylemeleriyle birlikte ne kadar demokrat, ne kadar sosyalist ve ne kadar müslüman olduklarını ispatlamış olacaklardır.

Dolayısıyla tanrının ve insanlığın lanetini, tarihin çöp sepetine atılmayı hak eden birileri varsa oda; ülkemizi işgal eden, dilimizi yasaklayan, atalarımızın başlarını gövdelerinden ayıran, kadınlarımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı, yaşlılarımızı, savaşçılarımızı, ilahi ve beşeri savaş hukukunu ihlal edip en barbar yöntemlerle katleden işgalci Türk devleti ve onun günahkar dostlarıdır!

Ey sevgili Allah\'ım! Halkımız, seni ve dinini çok seviyor! Senden eman diliyoruz, ülkemizi ve halkımızı özgürleştirmemize yardım et!

Kadir Amaç

[email protected]
Nerina Azad
Bu haber toplam: 2027 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:01:48:43
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x