Sultan Selahattin - 6

Selahattin \"RAB, hiç kimseye mutlak hak ve hakkaniyet vermeyecek kadar bizi, hepimizi eşit ve çok seviyorsa Natan niye Tevrat’ta \"Ben İsrailoğullarını diğer halklara hükmetmek için gönderdim,” diyor.

Yekta Uzunoğlu

03.05.2018, Per | 02:46

Sultan Selahattin - 6
Makaleyi Paylaş

Natan “Hayır Sultanım RAB öyle bir şey söylemeyecek kadar bizi çok, kendisini sevdiği kadar sevendir. RAB ‘Ben israiloğullarını diğer evlatlarıma hakkın yolunu göstermeleri için gönderdim,’ der. Museviler RAB’ın ilk ve büyük evladıdır, daha sonra İsa ve sonra da Muhammed’i gönderdi ve RAB’a giden yolu gösteren üç evladı oldu.”

\"Peki Natan madem sen bunu biliyordun niye şimdiye kadar bana söylemedin! Niye bu kadar süredir hakkaniyeti bulmak için yaşadığım acılara seyirci kaldın?\"

“Sultanım ben de bilmiyordum. Ben bunu sizden ve sizin RAB’ın her mahluka eşit verdiği hak ve hakkaniyetini varlığında taşıyan kavminizden öğrendim. Sizde gördüklerim, sizin ulu şahsınızda yaşadıklarım beni yaradanın bizi nasıl yarattığının tarihini araştırmaya, öğrenmeye yöneltti. Ama siz benim bu kadar yıldır okuyup, araştırıp vardığım eşit hak ve hakkaniyet olgusunu zaten sizin ve kavminizin varlığının ayrılmaz, bölünmez, yok edilmez parçasıdır. Siz Kürtler oldum olası kendi topraklarınızda RAB’ın üç evladını da kucaklamış, onlara ev sahipliği yapmış, hak ve hukuklarını korumuş RAB’ın yarattığı, hayat verdiği kâinattaki tek ve ilk kavimsiniz.”

\"\"“Senin ülken RAB’ın Adem ile Havva’ya yaptığı bahçesiydi, sizin dağlarınız Hazreti Nuh’un gemisine kucağını açan tek güvenilir limandı, Hazreti İbrahim’i Nemrud’un ateşi yerine düştüğü güllük gülistanlık yumuşak topraklı bahçenin toprağıydı, yüzlerce yıl Mısırda bizi firavunlar köleleştirirken, kölelikten Hz. Musa’nın ışığını izleyerek kurtulup geldiğimiz topraklarda bize dost yüreğini açan bizimle Adiabene devletini kuran ve kendi kadim şehri Erbil’i (Arbela) bu devletin baş şehri yapan senin kavmindi. RAB’ın ikinci evladı İsacıları (Hristiyanları) benim kavmimde de dahil tüm kavimler öldürmek, yok etmek isterken senin vatanın onlara da kucağını açtı, dağlarındaki mağaralarda korudu, Musul’da, Amed’te, Mardin, Farqin ve daha nereler de onlara RAB a sulh ve sükûnetle ulaşacakları ibadetgahlar yapmalarına izin verdi, yardım etti. Ben sadece sizin varlığınızda RAB’ın her evladına eşit dağıtılmak için verdiği mukaddes hak ve hakkaniyeti nasıl koruyup yeşilleştirdiğinizi yazan kâtip, dillendiren mütercimim.” Selahattin kalkar, sakin adımlarla karşısındaki Natan’a gider, elinden tutarak kalmasına yardım eder ve onu tüm varlığıyla kucaklar, bağrına basar, o an o iki güçlü, iki ender şahsiyet de gözyaşlarını özgürce akıtırlar. Selahattin: “Natan Kardeş,” der. “Ömrümüzü RAB’ın evlatlarının kardeşçe, yan yana, sevgiyle RAB’ımızla hep beraber olabileceğimiz, bize sonsuz sevgisini esirgemeyeceği, eşit hak ve hakkaniyet e adayalım.” Natan yanıtını Selahattin’i bir kez daha gözyaşlarıyla kucaklayarak verir.

Selahattin akabinde tüm komutanlarını toplayarak güneşin doğuşuyla Kudüs’ü fethe başlamalarını ama kim olursa olsun, hangi dine inanırsa inansın hiçbir sivile dokunmamak, hiçbir mekânı yağmalamamayı emreder. Ve yine komutanlarına Kudüs’e giden su ve erzak yollarını kesmemelerini söyler. Su ve erzak yollarını kapatsaydı kent birkaç gün içinde teslim olacaktı ama o uzun ama adil olan yolu seçer bu RAB’ın her üç evladı için mukaddes olan kenti fetih ederken. Fetih 12 gün sürer ve her seferinde Selahattin kentteki ordu komutanlarına teslim olmaları, teslim olurlarsa kimseye dokunulmayacağını, fetihten sonra da kentin RAB’a ve tüm evlatlarına açık tutulacağını söylerse de inanmaları Selahattin’in niyetinde ciddi olduğunu onlara icraatlarıyla kanıtlaması vakit alır, çünkü o ana kadar Selahattin’in yapmak istediği başka var olan üç dinde de görülmemiş,duyulmamış, yaşanmamış bir vakadır.

Kudüs’ün fethi o gecenin sabahı 20 Eylül 1187 başlar ve 2 Ekim 1187’de biter, sebep yine Selahattin’dir. Sayı olarak ordusu şehirdekilerden kat kat fazla olmasına rağmen, şehri savunanların kanlarının dökülmesini istemez. Şehirde İbelin’in Baronu Balian’ın eşi ve çocukları da vardır. Baron Balian Selahattin’e dışarıdan saldırandır.

Selahattin’e bir mektup göndererek eş ve çocuklarının şehri terk etmelerine müsaade etmelerini diler. Selahattin Balian’a yazdığı yanıtta; \"sen gerçek bir erkeksen gider eşin ve çocuklarını kendin alır götürürsün, erkek adam eşini ve çocuklarını nasıl başka birinin insafına bırakır?\" der ve ayrıca eşini ve çocuklarını alması halinde ne kendisine ne de eşi ve çocuklarına dokunulmayacağını yazar. Gerçekten de Baron Balian’a şehre gidip çoluk çocuğunu alması için yol verilir ve tam bir gün de süre tanınır. Yani düşman Baronu elini kolunu sallayarak Selahattin’in ordusunun arasından hiçbir saldırıya maruz kalmadan şehre girer. Ama verdiği sözü tutmaz, çoluk çocuğunu alıp gideceğine şehirde kalır ve savunmayı kendisi üstlenir!

Piskopos Herakliyus kuşatma sırasında akan kanları, ölen insanları görüp Balian\'a yalvarır ve kuşatmayı bitirmesini emreder ama buna rağmen Balian şehirde kılıç tutan herkesi kuşatmaya katılmaya zorlar.

Selahattin bunu da hoş görür, olayı görüp yaşayan ve Balian’a kin duyan komutanlarına fetih sırasında Balian’ın eşi ve ailesine dokunulmamısını ısrarla ister. Balian savaşarak ölse bile ailesine dokunulmayacaktır.

\"\"29 Eylül’de Balian teslim olmaktan başka çaresinin olmadığını, Selahattin’in sınır tanımayan hoşgörüsüne rağmen şehri fethedeceğini anlar ve barışmak için elçi gönderir. Selahattin ona artık güvenmediği için gelen elçiye \"Komutanınız Baron Balian bazen erkek olduğunu unutuyor, son verdiği sözü çiğnedi, onun için Musa’nın Kulesi’nin anahtarını alsın, erkek gibi gelsin, erkek gibi, iki kardeş gibi anlaşalım, ben teslimiyet gibi onur kırıcı bir şeyi ne ona ne de başka bir kardeşime reva görmem,\" der.

2 Ekim’de nihayet Baron Balian gelir ve Musa’nın Kulesi’nin anahtarını Selahattin’e teslim eder, Selahattin onu tüm yalanlarına rağmen bir kardeş gibi ağırlar.

Haçlıların Kudüs’e girişlerinde yaptıkları katliamları Selahattin asla tekrarlatmaz, intikam zafiyetine kendisini her zaman olduğu gibi bu kutsal savaşta da kaptırtmaz. Cuma günü namazını Mescid-i Aksa’da kılar, cumartesi günü şehirdeki tüm Yahudilerin sulh ve güvelik içinde sinagoglarında, pazar günü de tüm Hristiyanların kiliselerinde ibadet etmelerini sağlar.

Çünkü o varlığında kavminden veraset aldığı merhamet, adil, kişinin hak ve hakkaniyetine saygı taşıyan Kürtlerin ulu evladıdır.

Devam edecek…

Çizim : Nuh Ateşin kaleminden

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
8892 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:03:05:32
x