Çapxane Ararat'ın Hikayesi - 1

Sanki Nemrut Dağı’nın doruğunda, Kürdistan’daydık. Tıpkı Nemrut’un doruğunda olduğumuz o anki varlığımızı saran sonsuz mutlulukla, keyiften birbirimizin \"kemiklerini kırarcasına \" sarılmıştık.

Yekta Uzunoğlu

06.05.2018, Paz | 19:52

Çapxane Ararat'ın Hikayesi - 1
Makaleyi Paylaş

1976 yılıydı… Kafamda kurmaya karar verdiğim -belki de Avrupa’da bir ilkti- Kürt yayınevinin isminin ne olacağını düşünüp duruyordum Prag’daki öğrenci yurdumun odasında.

Sonunda yol arkadaşım, oda arkadaşım ve kadim dostum Pavel Martasek’e “İsmini neden ARARAT, Ağrı koymuyoruz?” diye sordum. Sormamla \"Mükemmel!\" diye haykırdı ve ardından beni tüm gücüyle kucakladı. Benzeri anlarda biz birbirimize hep böyle sımsıkı ve kardeşçe sarılırdık. Sanki Nemrut Dağı’nın doruğunda, Kürdistan’daydık. Tıpkı Nemrut’un doruğunda olduğumuz o anki varlığımızı saran sonsuz mutlulukla, keyiften birbirimizin \"kemiklerini kırarcasına \" sarılmıştık.

Pavel’i Çekçe Lisan Okulu’nu ve hazırlık kursunu Avrupa’nın efsanevi, en ünlü sanatçılarına, yazarlarına, filozoflarına ve hanedanlarına ev sahipliği yapmış Marienbad’ı bitirip Çarls Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin giriş imtihanlarını kazanıp, Tıp Fakültesi’ne başlamak üzere gönderildiğim Prag’da bana verilen öğrenci yurdundaki odanın kapısını açtığımda tanımıştım. Oda iki kişilikti ve biz beraber kalacaktık. Merhabayla, tedirginle, soğuk tokalaşmayla başlayan ilişki tüm yaşam boyu sürecek kardeşlikten öteye büyük bir dostluğa dönüşecekti. Pavel ilk günler benden çekinir hatta korkardı, nihayette o yıllarda komünist Çekoslovakya’da “üçüncü dünya”dan gelen insan sayısı o kadar azdı ki, her gelen egzotizmi çağrıştırırdı. Ve herhalde Pavel hayatında ilk kez bu kadar uzaklardan gelen birisiyle tanışıyordu ve üstelik aynı odayı paylaşacaktı, hem de ufacık bir odayı. Yine de 3. sınıftan sonra o dönemin yurt kurallarına göre artık her birimizin tek kişilik bir odada kalma hakkı olmasına rağmen üniversiteyi bitirinceye kadar iki kişilik odada beraber kalmayı tercih etmiştik.

\"\"Hemen birkaç hafta sonra o oda rahmetli Ömer Çetin’e, rahmetli Necmettin Büyükkaya’ya, daha sonraki yıllarda Kendal Nezan’a, Mehdi Zana’ya, Mehdi Zana’nın ustası Hocamız Niyazi Usta’ya, rahmetli ağabeyime ve daha kimlere ev sahipliği edecekti... Her seferinde Pavel ve ben yurttaki bir odada veya o gün yurda dönmeyen bir Çek öğrencinin yatağında olurduk. Misafirlerimiz bazen aylarca kalırdı. Bazen misafirler yatakta biz yerde yatardık... Ama o ender kişilerle beraber olmanın zevki hem benim için hem de Pavel için her şeyden üstündü. Aynı şey Pavel’in misafir ettiğimiz yakınları için de öyleydi.

Pavel Çekya Slovakya’yı sınır yapan dağlık bölgenin yamacındaki küçük ama tarihte Yahudilere ev sahipliği yaptığından ötürü her yönüyle çok gelişmiş tarihi bir kentten geliyordu. Bu kent Türk polisinin de dâhil olduğu onlarca ülkenin polis güçlerinin taşıdığı tabancanın üretildiği, F. Kafka’nın en yakın dostu ve ölümünden sonra el yazmalarını yayınlamama sözünü verdiği, sözü bozmak pahasına yayınlayan böylelikle F. Kafka’yı dünyaya tanıtan Yahudi yazar Max Brod’un geldiği kentti ve ismi de Uhersky BROD’tu!

Pavel’in dedeleri İkinci Dünya Savaşı’ndan önce kendilerini Hitlerin kırımından kurtul7abilmek için Yahudilikten Hristiyanlığa geçmiş, İbranice MAR ismine TASEK’i ekleyerek Çekçeleştirmiş ve böylelikle soy isimleri Martasek olmuş. Geçtikleri Hristiyan mezhebi ise Yahudiliğe en yakın olanıdır. Domuz etini haram sayan, sünnet olan, pazar günü yerine ibadet günü -Yahudiler gibi- cumartesi olan, İncil’den çok Tevrat’a bağlı olan bir mezheptir. Hitler’in kırımından kurtulabilmek için sığınak olarak algılanan Hristiyanlığa uzak bu Hristiyan mezhebinin ismi ADVENTİST’tir. Kendilerini koruma içgüdüsüyle dış dünyaya kapalı, sır vermeyenlerdir. Pavel’in tüm Avrupa’ya yayılmış geniş ailesinin bütün fertleri bu mezhebin üyesiydiler ve komünizm döneminde en çok zulme uğrayanlar da yine onlardı.

Oysa Pavel ’in dedesi ve ninesi İkinci Dünya Savaşı boyunca Çekya’yı Slovakya’dan ayıran dağlarda Hitlerin ordusuna karşı partizan savaşı veren partizanlara hayatlarını tehlikeye atmak pahasına her hafta gizlice dağlık ormanlıklarda saatlerce yürüyüşten sonra erzak götürenlerdiler…

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
7350 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:10:19:06
x