Türkiye için asıl tehdit bağımsız Kurdistan değil, Şii İran'dır

Erdoğan Sultan Selim kadar akıllı olsaydı İran’ın ekmeğine yağ sürmez, en başta Kürt halkı ile kardeşlik yoluna girerdi. Ancak takip ettiği stratejinin Türkiye halkını daha büyük felaketlere götüreceği kesindir.

Sena Shafik

01.10.2017, Paz | 12:22

Türkiye için asıl tehdit bağımsız Kurdistan değil, Şii İran'dır
Makaleyi Paylaş

Mustafa Shafik tarafından kaleme alındı

Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’ndan sonra ilk tepkiler Türkiye’den geldi. Esas meseleye sahip olan Irak devlet yetkililerinden önce Türk yetkilileri tepki verdiler, sert açıklamalar yaptılar. Ardından Kürdistan’a yönelik yaptırımlara başladılar.

En çirkin olanı ise Kurdistani Medya organlarının ( K24 ve Rudaw TV) yayınlarının Türksat uydusu üzerine durdurulmasıydı. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tepkilerin başını çekti, ortamı kışkırtmaya başladı, Kürtlere karşı içinde birikmiş nefreti dökülmeye başladı.

Türk yetkilileri ne zaman konuşurlarsa Türkiye'nin ulusal güvenliğinden bahsederler. Kürt devletini, Kürdistan’ın bağımsızlığını Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden bir unsur olarak gösteriyorlar. Peki gerçekten Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı Türkiye için bir tehdit midir? Yoksa Kürtlere olan düşmanlık, Kürt fobisi gözleri kör etmiş de esas tehlikeyi gözden mi kaçırıyorlar? Bölgede hızla yayılan Şii-İran otoritesi Türkiye ve bölge için daha büyük bir tehdit değil mi? İran’ın ideolojik- politik yayılmasını engelleyen Kürtler ortadan kalkarsa, Türkiye nasıl bir tehditle karşılaşacağını acaba hiç düşündü mü?

Yanlış hesap Bağdat’tan dönermiş derler? Türkiye'nin Suriye politikalarının neye mal olduğu göz önünde. Irak’ta ise düne kadar Irak –Şii Başbakanı Abadi Türkiye’yi savaşla tehdit ediyordu, ancak Referandum gerçekleşir gerçekleşmez Irak ve Türkiye bütün çelişkileri bir kenara atarak bir oldular, ortak askeri manevralara giriştiler.

Türkiye'nin tersine İran’ın Suriye ve Irak politikaları başarılı görünüyor. Mevcut durumda, Irak, Suriye ve kısmen Lübnan İran – Şii denetimine girmiştir. İran’ın denetimine girmeyen bir tek Güney Kürdistan kalmıştır.

Bundan dolayı İran iki cephede Barzani’ye yöneldi. Bir tarafta DAİŞ belasını bölgeye saldı, diğer yandan merkezi Irak –Şii Hükümetiyle Kürdistan Hükümetine baskı oluşturarak teslim almaya çalıştı, ancak güney Kürdistan ve bizzat Barzani İran stratejisine girmedi tam tersine Bağımsızlık yolunu seçti ve Kürdistan halkı bu tercihe büyük destek verdi.

Peki Barzani ne yapsaydı, başka seçenek mümkün müydü? Kürtler Irak merkezi hükümetinin baskılarına boyun eğseydi, başka anlamda İran stratejisine oynasaydı bölge için hangi sonuçlar doğacaktı? Neler olacaktı? Esas mesele burada, ucuz hesap yapanlar burada büyük bir yanılgı içindeler.

Barzani herkes gibi İran ve Şii Stratejisine girmiş olsaydı, bu yönlü Irak-Şii merkezi hükümetinin isteklerini kabul etseydi artık Irak’ın tamamı, Suriye’nin ve Lübnan bütünüyle İran-Şii hegemonyasına girmiş olacaktı ve Türkiye artık Güneyde ve doğuda çembere alınmış olacaktı. Suudi Arabistan ve Körfez Bölgesi tam bir İran tehdidi altına girecekti aynı zamanda İsrail ve Akdeniz havzası İran İmparatorluğunun tehdidine girmiş olacaktı? Kürtler kısmen de olsa İran’ın bu rüyasına engel olmuş durumda.

Tam burada Referandum Kürtlerin karar ve tavrını netleştirdi. Hiçbir şekilde kimsenin denetimini kabul etmeyeceğiz. İran’a güdümlü Irak iktidarına teslim olmayacağız kararını verdi. Farz edelim Kürtler İran’ın istediği stratejiye girmiş olsaydılar sonuç ne olacaktı? Özelikle Türkiye nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaktı? Sanırım Kürt fobiyası Türklerin gözlerini kör etmiş ki bu gerçeği göremiyorlar.

İşte tam 500 yıl önce ayni denklemde kalmış Sultan Selim gerçeği görmüş, Safevileri durdurmak için Kürtlerin rolünü tespit etmiş ve İran’ın çemberine girip her şeyi kaybetmek yerine Kürtlere kısmi bir otonomi vermiştir. Kürtleri yanına alarak Safeviler’i Çaldıran’da yendikten sonra ancak Kızılbaş yayılmasını Anadolu’da durdurabilmiştir.

Tarih tekerrür ediyor, ancak şartlar aynı değil, aktörler çoğalmış, istekler farklılaşmış. Mevcut çatışma ve çekişmede sadece Osmanlı ve Safeviler değil bir de dünya güçleri var. Bir de Kürtler aynı Kürtler değil.

Geçen gün Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan Polis akademisinde mezun olan polislere hitaben Sayın Barzani’ye şöyle diyor: ‘Kuzey Irak’ta, otur oturduğun yerde, para pulun var, petrolün var, rahat dur. Bizimle, İran’la, Federal Devlet’le konuştun mu? Devlet senin neyine?’

Gerçekten yirmi birinci yüzyılda bir cumhurbaşkanının mantığı ve zihniyeti bu ise nasıl bunlarla yaşanır? Güya bu Kürtlerin dostu idi? Dost bu ise düşman nasıl olur...? Bir Iraktaki Şii iktidar bundan on kat daha berbat. Tehdit, şantaj dışında bir dil bilmiyorlar, en azından birkaç gün içinde bunu anladık. Kürt halkı bu gerçeği tam anlamış ve bu zihniyetle asla yaşam ve ortaklık olmayacak gerçeğini her anlamıyla kavramış durumda. Esas Kürt halkının ret ettiği ve asla kabul etmediği bu zihniyettir, bu mantıktır.

Kürt halkını hiçe sayarak, alçaltarak, alay konusu ederek başaracaklarını sanıyorlarsa çok büyük yanılgı içindeler. Esas sizi ve bölge halklarını tehdit eden bu zihniyet, bu mantıktır. İster İran Şii yayılmacı politikaları ister Türkiye’nin ve en başta Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halklara karşı saygısızca davranışları bütün bölgeyi büyük tehlikelere sürüklemiş, bu iki zihniyetin bölgede hüküm sürdükleri müddetçe ne İran halkı ne Türkiye halkı ne de bölge halkları rahatlık görmezler. Erdoğan Sultan Selim kadar akıllı olsaydı İran’ın ekmeğine yağ sürmez, en başta Kürt halkı ile kardeşlik yoluna girerdi. Ancak takip ettiği stratejinin Türkiye halkını daha büyük felaketlere götüreceği kesindir.


Bu yazı Mustafa Shafik tarafından kaleme alınmıştır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
8377 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:12:50:16
x