Ankara ve Tahran'ın Bağdat ve Şam perspektifleri

Ankara ve Tahran'ın Irak ve Suriye politikalarındaki mecburi yakınlaşma aralarındaki yapısal ve ontolojik nedenlerden kaynaklı uçurumu kapatacak bir noktaya asla gelemeyecektir. İran'ın içine girdiği tarihsel moment Türkiye ile Irak ve Suriye'de bir konsensüs oluşturmasını imkansız kılıyor.

Şahidin Şimşek

05.01.2017, Per | 09:15

Ankara ve Tahran'ın Bağdat ve Şam perspektifleri
Makaleyi Paylaş

2017 yılının hemen başında Fransa Cumhurbaşkanı Holande'ın Bağdat ve Hewler ziyaretinden sonra Türkiye başbakanı Binali Yıldırım da Türkiye'nin Ortadoğu'daki U dönüşü politikasının Irak ayağını oluşturmak üzere Bağdat ve Hewler'i ziyaret edeceği açıklandı.

Öyle anlaşılıyor ki herkes Irak ve Suriye'de 2017 yılında gerçekleşecek muhtemel siyasi değişikliklere hazırlıklı olarak girmek istiyor ve ona göre diplomatik çabalarını yoğunlaştırıyor. Bu anlamda Fransa Cumhurbaşkanı Batı adına ilk girişimi gerçekleştirirken Başbakan Binali Yıldırım da Rusya ve İran'la yeni angajmanları gereği bu blok adına tam olarak olmasa da bu bloktaki uyumun tamamlayıcı unsuru olarak Bağdat ve Hewler'i ziyaret edecek. Türkiye'nin Suriye'deki U dönüşü politikasını tamamlamak üzere başbakan Yıldırım'ın yaptığı bu Bağdat ve Hewler ziyareti birçok açıdan irdelenebilir fakat bu kısa yazıda Ankara ve Tahran'ın Bağdat ve Şam perspektiflerine kısa bir göz atılacaktır.

Öncelikle Ankara ve Tahran'ın Irak ve Suriye politikalarındaki mecburi yakınlaşma aralarındaki yapısal ve ontolojik nedenlerden kaynaklı uçurumu kapatacak bir noktaya asla gelemeyecektir. İran'ın içine girdiği tarihsel moment Türkiye ile Irak ve Suriye'de bir konsensüs oluşturmasını imkansız kılıyor.

Şöyle ki İran artık Irak ve Suriye'de güçlü başkentler yerine yani güçlü bir Bağdat veya Şam yerine kendisinin emellerine her zaman ve her koşulda hizmet edecek güçlü, meşru ama Bağdat ve Şam'ın otoritesinden de bağımsız grupları destekleyecektir, tercih edecektir. Tıpkı Lübnan'daki Hizbullah yapılanması gibi. Başka bir ifadeyle İran Bağdat, Şam ve Beyrut üzerinden Akdeniz'e açılırken bu başkentlere değil bu başkentleri tabiri caizse rehin alan gruplar üzerinden işini görecektir. İşte Tahran'ın bu temel paradigması Türkiye'nin U dönüşü yaparak Irak ve Suriye'de İran'ın desteğiyle engellemeye çalıştığı veya gerçekleştirmeye çalıştığı gelişmeler olmayacaktır.

Tabiri caizse Türkiye kendi kendini kandırıyor. Türkiye sözde Bağdat ve Şam'ı tekrar güçlendirerek yani tekrar merkezi bir otoritenin kurulmasını, velev ki Şii olsun, sağlayarak içine girdiği girdaptan kurtulmaya çalışıyor. Bu mümkün olmayacaktır. Bağdat ve Şam artık eski Bağdat ve Şam olmayacaktır. Bunun önündeki engel bizatihi desteğini almaya çalıştığı yukarda da açıklandığı gibi İran'dır. Zaten İran bu temel paradigması doğrultusunda Irak'ta ordu dışı meşru hatta yasal Şii silahlı gruplarını oluşturmuştur. Bilinçli olarak Irak'ın resmi ordusunun başarısızlığını tescil ettirmiş ve Irak'ta IŞİD'i yenecek yeni bir Hizbullah efsanesini Haşdi Şabi ile gerçekleştirmek üzeredir.

Suriye'ye gelince. Burada İran'ın Irak'ta olduğu kadar eli rahat değil çünkü Suriye'de tam istediği sosyoloji yok yani İran'ın resmi mezhebine uygun bir sosyoloji yok fakat bunu farklı sosyolojik yapılanmalarla gerçekleştirmeye çalışacaktır. Bu anlamda Kürtler de Suriye'de müttefiklik için İran için bir seçenektir yani İran'ın temel paradigması çerçevesinde Nusayrilere ek olarak Kürtler de isterlerse İran'ın desteğini alabilirler. Tabii Kürtler üzerinde Suriye'de şu anda farklı güçlerin hesabı olduğu için bu çok kolay olmayacaktır fakat tüm uluslararası güçlerin, Türkiye hariç, Suriye'de ademi merkeziyetten yana bir siyaset izleyecekleri düşünülürse İran bunu da mevcut paradigmasına uyarlama yoluna gidecektir.

Hülasası Türkiye'nin Kürt korkusuyla tekrar Bağdat ve Şam kapılarını çalıp 'ben ettim siz etmeyin ne istiyorsanız sizin gibi olsun' diplomasisi Kürtlerden önce İran'ın post modern mezhebi imparatorluk paradigmasına toslayacaktır. Türkiye çok istese de artık İran güçlü bir Bağdat veya Şam istemeyecektir çünkü güçlü bir Şam veya Bağdat onun Şii imparatorluk hayalinin en tehlikeli tuzakları olur. Türkiye'nin Kürtlere karşı, dış politikada, Kemalist hariciyenin güvenli alanı olan güçlü Bağdat ve Şam noktasına tekrar dönmesi artık işe yaramayacaktır fakat Allah'tan umut kesilmez diyelim Türkiye adına.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
9012 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:07:47:47
x