Şaron Öldü!
Genellikle arkasında hayırla yad edilmesi gereken insanlar üzerinde değerlendirmeler yapılır.
Nizamettin Taş
12.01.2014, Paz | 14:31
Genellikle arkasında hayırla yad edilmesi gereken insanlar üzerinde değerlendirmeler yapılır. Ariel Şaron hakkında, bir avuç fanatik İsrailli dışında, dünyada onu hayırla yad edecek bir tek ben-i ademin olduğunu, olacağını sanmıyorum.
Şaron hakkında neden yazma gereği duydum.
Şaron; 1982 Lübnan savaşında İsrail savunma bakanıydı. Beyrut kasabı olarak tanınan Şaron, daha çok Sabra ve Şatilla kamplarındaki katliamlardan sorumlu tutulmaktadır. Şaron; aslında, bütün Filistin halkının celladı, bu arada Kürt gençlerinin kanına eli bulaşmış bir katildir.
Şaron’un ordusu tarafından, bir grup yoldaşıyla birlikte Arnon kalesinde şehit düşen Mustafa Marangoz, hayatımda derin iz bırakan, istisnai arkadaşlardan birisidir. Çok erken, gerilla savaşının daha hazırlık aşamasında şehit düştüğü için hakkında ve hak ettiği oranda değerlendirme yapılmayan, onure edilmeyen kadroların başında yer almaktadır.
Mustafa Marangoz; kelimenin gerçek anlamında tam bir halk kahramanıydı. Siverek direnişinde aktif yer almış, kızıl haftada, Diyarbakır’da yapılan eylemlerin tümünü organize etmiş ve o dönemde MİT mensubu yetkili bir kişiyi bizzat kendisi cezalandırmıştı.
Geri çekilme aşamasında, Siverek’te dağınık halde bulunan arkadaşları komutası altında toparlamış ve Çermik kırsalına çekerek, oradan daha sonra Filistin kamplarına yollamıştı. Bu arada ağabeyi Ahmet kaza kurşunuyla şehit düşmüş, o buna rağmen çalışmalarda en ufak bir tereddüt göstermeden, askeri darbe koşullarında ve en çok arananların başında gelmesine karşın yurt dışına çıkıncaya kadar tüm sorumlulukları üstlenerek görev yapmıştı. Dersim, Bingöl ve Diyarbakır kırsalında bulunan tüm arkadaşlar yurt dışına çıkarıldıktan sonra kendisi en son 1981 yılında geri çekilmişti.
Mustafa Marangoz Filistin’de Ferit kod ismini kullanıyordu. Lübnan savaşı patlak verdiğinde Ferit bir grup arkadaşıyla Arnon kalesinde bulunuyordu. İsrail Lübnan sınırında bulunan Arnon kalesini zamanında Kudüs’ü fethetmek isteyen Selahaddin Eyyubi yaptırmıştı. Ferit ve arkadaşları bu sefer Kudüs’ü fethetmek amacıyla değil, fakat Filistin fedailerinin yanında kendi atasının kurduğu bir kaleyi savunmak gayesiyle savaşıyordu. Ferit ve bir grup arkadaşı, tam da Selahaddin Eyyubi’ye yakışır tarzda, kaleyi, İsrail devleti gibi dünyanın en ileri teknolojisine sahip bir güce karşı savunmuş ve koca ordunun ilerlemesini bir gün boyunca durdurarak Filistin direnişine ve onun savaşçılarının toparlanmasına büyük katkı sunmuştu. Ferit ve arkadaşlarının Arnon kalesi direnişi, Filistin ve Lübnan’da dillere destan bir yankı yaratmış ve PKK’nin Filistinliler nezdinde kazandığı prestij asıl bundan sonra gerçekleşmiştir.
İşte gerçek bir halk kahramanı olan ve Filistin, Kürdistan kardeşliğini kanlarıyla mühürleyen Mustafa Marangoz ve arkadaşlarının Arnon kalesinde şehit düşmesine neden olan saldırının baş mimarı Beyrut kasabı olarak anılan Ariel Şaron’du.
Şaron’a ilişkin yazmamı gerektiren başka bir şehadet olayı daha vardır.
Şaron’un savunma bakanlığını yaptığı İsrail ordusunun 6 Haziran 1982 yılında başlattığı taarruzun ilk gününde bizim grup Lübnan’ın Haspaye cephesinde mevzilenmişti. PKK gerillalarının büyük çoğunluğu Demokratik ve Halk cephesi saflarında yer alırken, biz küçük bir grup olarak El Fetih kamplarında bulunuyorduk. Savaş başladığında aynı şehirde, fakat demokratik cephede bulunan başka bir arkadaş grubu daha vardı. Bu grubun içerisinde daha önce PKK merkezinde yer alan, ancak daha sonra bunalıma girdiği için görevsiz olan Mehmet Yalçınkaya uçak saldırısında şehit düşmüş, diğer arkadaşları yanımıza almıştık.
Ariel Şaron; sadece Filistin halkının değil, aynı zamanda bizzat aynı cephede savaştığımız, yanımızda bulunan Mehmet Yalçınkaya’yı şehit eden, onun kanına eli bulaşan bir katildir.
Şaron’un savunma bakanlığı yaptığı ve bizzat komuta ettiği İsrail ordusu tarafından bir grup arkadaşımız şahadete ulaştı, bazıları esir düştü. Hem arkadaşlarımızı katlettiği ve hem de bizzat savunma bakanlığı yaptığı ve komuta ettiği İsrail ordusuna karşı savaştığımız için Ariel Şaron’un yaşamı kadar, ölümü de bizi yakından ilgilendirmektedir.
Sabra Ve Şatilla katliamlarından sonra bizzat Şaron’dan intikam almak isteyen, bunun için yemin içen onlarca Filistinli fedai tanıyorum. Şaron’u cezalandırmak amacıyla hiçbir girişimde bulunulduğunu duymadım. Varsa bile başarıya ulaşmadığına göre, içilen yeminlerin gereğinin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
Şaron; Amerikan’ın engellemeleri yüzünden bu dünyada savaş suçlarından dolayı yargılanmadan öldü. Şaron; belki fiziki anlamda bu dünyada cezasını çekmeden göçüp gitti. Lakin fiziki anlamda olmasa bile, Şaron’un Filistin ve dünya halkları nezdinde daha yaşarken azılı bir katil, Beyrut kasabı olarak hafızalara kazındığını, bu anlamda cezasını fazlasıyla çektiğine dair en ufak bir kuşkumuz yoktur. Şaron’u belki Filistinli fedailer kendi elleriyle hak ettiği cezaya çarptırmadılar, fakat ilahi adaletin tecellisi gibi, yakalandığı amansız hastalıktan dolayı sekiz yıldır komada, sefil ve tam da hak ettiği biçimde rezil rüsva olarak yaşamını yitirdi.
Şaron’u bir grup fanatik taraftarı kahraman gibi görebilir, ancak tarih Şaron’u sadece Filistin halkının celladı olarak değil, aynı zamanda İsrail devletinin başına felaketi ören kişi olarak anacaktır. Şaron zihniyeti, bu gün İsrail devletinin dört bir tarafını çepeçevre düşmanlarıyla saran, içerde Filistin direnişiyle boğuşan, eski ihtişamlı geçmişinden eser kalmayan ve Amerikan desteği olmadan ayakta kalmasına kesinlikle güç getiremeyen bir enkaz geride bırakmıştır.
Şaron; diktatör ve katillerin akıbetine benzer sefil bir ölüme mahkum oldu. Belki Saddam gibi bir çukurda yakalanarak, saç sakal birbirine karışmış ve hakaret etmek amacıyla başında bit aranırken yakalanmadı, ya da lanetli halkı tarafında yolda kaçarken Kaddafi gibi yakalanarak linç edilmedi. Veyahut Mübarek tarzında kafeslerde teşhir edilerek mahkemelere çıkarılmadı, fakat Şaron bütün bunlardan çok daha kötü bir şekilde sekiz yıl uyutularak, daha sağken çürütülerek, adeta işkence çeke çeke ölüme gitti.
12 Ocak 2014
Nizamettin TAŞ (Botan Ahmed)
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
20944 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:35:54