Türklerin Seçimi Ve Kürdler - II

Adı konmuş diktatör, adil bir seçim yaptırmayacağı Kürd şehri Erzurum'da devlet destekli AKP, MHP'li faşistler ve para ile kullandikları sivilleri sokağa sürerek bizi yanıltmadı. Fatih Sultan Mehmed'i retorik eden saray Sultanı, Türk ırkçılığın bir eseridir. O nedenle milliyetçiliği, siyasi islamı kullanarak 21 yılık baskı, işgal ve kanlı bir tarihe rağmen halen yönetiyorsa, Türkler, sorguyu kendilerinden başlatmalıdır. Erdoğan, gerici, kindar, kullanışlı ve bireysel bekasından başka bir şey düşünmüyor.

14 Mayıs seçimini hile ile almasını istemiyorsanız risk alacaksınız ve hep birlikte ayağa kalkacaksınız. Erdoğan, Suriye ve Rojava'yı resmi ordu ile direk işgal etti. Muhalefet destek verdi. Erdoğan, söz konusu işgali; "Türkler, ulusal kurtuluş savaşı veriyor," yalanı ile size yedirdi. Tezgahladığı 2015 darbesini yedirdi. Kürd katliamlarından ortaklaştırdı. Hapisler, sürgünler muhaliflerle dolduruldu. Peki bu insanlık dışı muamele Türklere ne kazandırdı ? Türklerin Kürdlere karşı kullanılması, düşmanlaştırılması kendilerine ne kattı ?

Erdoğan son 10 yılda işine yarayacak her türlü şiddet sarmalını Kürdler üzerinden bütün karşıtlarına karşı pervasızca uygulamasının tek kirlisi ise, muhalefet ve Türkiye toplumu temiz kalabilir mi? Erdoğan rejimi, Türkiye'nin, ABD ve Batı devletleriyle ilişkisini, Rusya şantajı ile pazarlaması çift taraflı kullanımını meşrulaştırdı. Ankara rejiminin Kürd düşmanlığı, artı cihatçı çetelerle iş tutması tam bir çıkmazla sonuçlanmadan önce Kürdlerin haklı savunma mücadelesinden yana tutum alınsaydı ve üç maymun oynanmasaydı diktatörlük herkes için bu denli yıkıcı olmazdı.

O nedenle emperyal devletler, ekonomik, siyasi çıkarları için Erdoğan rejimine iki yüzlüce destek olmaları, birbirlerine ve Kürdlere karşı kullanmaları politikasından hepiniz sorumlusunuz. Türkiye’nin, IŞİD, El Nusra, Tahrir el Şam, ÖSO gibi irili ufaklı cihatçı örgütleri sadece Kürdlere karşı kullanmak için eğitip, donattığı bütün ilgili devletlerin bilgisi dahilinde olmasına rağmen sessiz kalınması zamanı geldiğinde kullanılacak yatırımlardır. Türkiye IŞİD ile savaşıyor görüntüsü Batı ve dünya kamuoyu da dahil hiç kimseyi inandıramayan bir palavradır.

Eğer Ankara rejimi, iddia ettiği gibi cihatçılara karşı savaşsaydı, cihatçıların AKP rejimine karşı bir eylemi olurdu? Görüldüğü gibi şimdiye kadar AKP hükümetine karşı hiçbir saldırı yapılmadı? Ama Kürdlere karşı savaşıyorlar. Çünkü Türkiye'nin şemsiyesi altındalar. Astana süreci, dörtlü zirvede cihatçıların resmi ve tek sözcüsü Ankara hükümetidir. İdlib ve Efrin’deki Tahrirul Şam, öso, El Nusra, Sultan murat gibi onlarca İslamcı örgütü yöneten ve onları temsilen Suriye, Rusya ve ABD önderliğindeki koalisyon temsilcileriyle pazarlık yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, MİT Müsteşarı, Hakan Fidan, Savunma Bakanı Hulusi Akar.

Peki Türkiye muhalefeti, medyası, gazeteci ve akademisyenleri herkesin bildiği bu somut gerçekleri bilmiyorlar mi? Türkler, El Kaide'nin kolları olan El Nusra, Işid, Öso,Tahrirul Şam gibi irili ufaklı onlarca cihatçı terör örgütlerini eğitip donatıp Kürdlerin üzerine süren Erdoğan'a neden direk tavır almıyorlar? Biliyoruz ki, Kemalistler’ in Erdoğan karşıtlığının temel nedeni, Kürd katliamlarını Mustafa Kemal gibi Batı devletleriyle birlikte yapamamasıdır. O nedenle Hüda-Par üzerinden Şeyh Said gibi Kürd ulusal değerlerine saldırmayı ve 1925’leri retorik etmeyi “sekülerlik” bellemişler.

Kendileride çok iyi biliyorlar ki, Kürdistan bayrağı da dahil hiçbir Kürd sembolünü taşımayan Hüda-Par’ın, Azadi örgütün lider kadrolarından olan Şeyh Said ile bir alakası yok. Sormak gerekir: Türkiye'yi Erdoğan, Devlet Bahçeli rejimi mı yönetiyor- Hüda-Par mı? Cemaat mi-Erdoğan mı yönetiyor? PKK mi- AKP’ mi yönetiyor...? Türkler bu iki yüzlülüğü terk etmedikçe temiz bir toplum oluşamaz. 21 yıldır hedef şaşırtıldığı için doğru dürüst bir muhalefet vücuda getirilemedi. İktidar mücadelesi hedef şaşırtmak değil, risk almaktır.

Türklerin, ırkçılık ve sömürgecilik üzerinden sürdürülen yüz yıllık rejimleri hiçbir sorunu çözmediği ortada. Halen ayni şablonları savunup farklı sonucun beklenmesi ve Türk siyaset aklın sürekli Kürd düşmanlığı üzerinden yarıştırılması dolayısıyla Türkiye’yi yöneten Erdoğan, Devlet Bahçeli'yi değil, yönetmeyenleri hedef göstermesi eşeği değil semeri dövme politikası oldu. Toplumsal ve etnik eşitsizlik egemenlerin yönetme sopasıdır. Erdoğan, rejimi, 21 yıldır bu fay hatları üzerinde oynuyor. Yeni seçim hilesiyle birlikte bu fırsatları muhaliflere karşı kontrolü provokasyonlarla kullanmaya devam edecek.

Erdoğan, son 10 yılda iktidar rantını ırkçı faşist birimlerle paylaşarak güvenliğini garantiye almış. Karşılığında Kayyumla tasfiye ettiği HDP belediyelerini, bürokrasiyi, ordu ve üniversite yönetimlerini MHP kadroları ve İslamcı birimlerle paylaştı. O nedenle toplumsal, köklü bir hesaplaşma yaşanmadan Erdoğan, Devlet Bahçeli iktidarı bırakmaz. Cihatçı çeteler, Mafya, uyuşturucu, kara para aklama, ekonomik çöküntü gibi at izi ile it izinin birbirine karıştığı anormal bir ortamda normal bir seçimi düşünemiyorum.

Türkiye’nin yozlaşmış siyasal sistemi, bugüne kadar köklü bir değişimle sorgulanmadı. Yönetenler kadar yönetilenlerinde sanal bir alemde yaşadığı deprem felaketiyle görünür hale gelmesine rağmen toplumsal bir karşı koyuş Yaşanmıyor. Herkes bu durumu görüyor, konuşuyor ama yürütme bürokrasisinden yargıya topluma hesap verecek veya doğru yönetecek bir merci ve sosyal muhalefetin vücuda getirilmemesi kaos ve tehlikeyi derinleştirecek gibi görünüyor.

Türk egemen sınıfı, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze Kürdlerin, bir statü elde edeceği korkusuyla toplumu ırkçılık, iç, dış düşman algısıyla yönetti. Yaşanabilecek bir demokratik değişim sadece Kürdlere yarayacağı korkusuyla engelledi ve toplumu Kürdlere karşı sürekli iç düşman algısı ile manipüle etti. Erdoğan’ın baskıcı rejimine karşı halkın kitlesel öfkesi Kemalist diktatörlüğe dönüş basamağı yapılırsa her şey ters tepecek.

Emir komuta zinciriyle her şeyin diktatörlükle dizayn edildiği, yasama, yargı, hukuk ve YSK’nin, rejimin köpeği haline getirildiği Türkiye, mafya uyuşturucu çetelerle yönetiliyor. Toplumu savaş, ırkçılık üzerinde yöneten bu faşist, gerici çıkar düşkünlerinden her şey beklenir. Bunlarda etik, ahlak, karakter yok. Çıkarları için herkesi ve herzeyi satarlar. O nedenle çok ağır acılar yaşayan halk, bu fosilleşmiş, yalancı, sahtekar yöneticileri hak etmiyor. Sürekli ayni sistem yöneticileri ile yönetilip farklı sonuçların çıkacağı aymazlığı terk edilmelidir.

Sonuç olarak Erdoğan rejiminin Kürdlere karşı saldırılarını destekleyen muhalefet partileride, Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner, misali' AKP rejimin hedefi oldular. Fakat Türkiye toplumu halen şimdiye kadar yöneticilerine karşı sorgulayıcı bir tutum almadı. Umarım gereken dersleri çıkarırlar.?

[email protected]

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.