Değinmeler

<!--[if gte mso 9]><xml>\n <o:OfficeDocumentSettings>\n <o:AllowPNG/>\n </o:OfficeDocumentSettings>\n</xml><![endif]-->Bu yazıda aktüel bazı olaylara küçük değinmeler vardır. Bu arada bir roman üzerinde de .

İsmail Beşikci

13.06.2014, Cum | 09:00

 Değinmeler
Makaleyi Paylaş
Bu yazıda aktüel bazı olaylara küçük değinmeler vardır. Bu arada bir roman üzerinde de bazı düşünceler dile getirilmiştir.

“Rüzgar Ateş Gibi Yakıyordu”


“Rüzgar Ateş Gibi Yakıyordu” Metin Aktaş’ın romanı. Roman, İslam’da, Dört Halife döneminde ve Emevi hükümdarlığı döneminde geçen bazı olayları, ilişkileri dile getiriyor. (Metin Aktaş, Rüzgar Ateş Gibi Yakıyordu, Fam Yayınları, İstanbul, Mart 2014)

Olaylar, bir kölenin, hadımlaştırılmış bir kölenin ağzından anlatılıyor. Olaylar, ilişkiler, köle Arad’ın, hadımlaştırılmış Arad’in başından geçenler olarak dile getiriliyor.

İslamiyetle birlikte, köleliğin kaldırıldığı, halklar arsında, eşitliğin, adaletin sağlandığı vurgulanır. Durum fiili olarak hiç böyle değildir. Dört Halife döneminde bile kölelik devam etmektedir. Emevilerin hükümdarlığı döneminde kölelik iyice kurumlaştırılmıştır. Bazı kölelerin, özellikle köle çocukların hadımlaştırılması da dikkate değer bir süreçtir. Metin Aktaş’ın romanında bu ilişkiler ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır.

Araplar, Arap olmayanların, örneğin, Yahudilerin, Hıristiyanların, Kürdlerin, Türklerin vs. bölgelerinin fethettikleri zaman, savaş esrilerinin köle olarak değerlendiriyorlar. Kadınlar, çocukları, erkekleri köle pazarlarında satıyorlar. Savaş esirlerinin bir kısmını, özellikle çocukları hadımlaştırıyorlar. Romanın esas kahramanı Arad, köylerine yapılan baskın sonucu Arap ordusunun eline geçmiş. 15-16 yaşlarında bir çocuk. Baskınlar sırasında ele geçirilen öbür çocuklarla birlikte hadımlaştırılıyor. O baskınlar sırasında, annesi ve sevgilisi Ara da Arap ordusunun eline geçmiş. Önce Arap komutanların, daha sonra da halifelerin kölesi oluyor. Arap ordularıyla birlikte hareket ederken, her gittiği yerde, annesini ve sevgilisi Ara’yı aramaya, bulmaya çalışıyor.

Bugün, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan toplumsal ve siyasal süreçlere kısaca bakmakta yarar vardır. 1980’lerde yaşanan İran-Irak savaşı, her iki devletde de maddi ve manevi kayıplar ortaya koydu. Her iki taraftan bir milyonun üzerinde ölü-yaralı var. İki Müslüman toplum, daha doğrusu, Müslümanların çok çok ağırlıkta olduğu toplumlar Ermenilerin, Süryanilerin, Keldanilerin kendilerini Reya Hak olarak adlandıran Alevilerin, Ezidi Kürdlerin, Yahudilerin vs. varlığını vurgulamak elbette önemli. Her iki devlet de petrol zengini. Paylaşılamayan nedir? Bu iki devlet arasındaki çelişkilerin nedeni ne olabilir? Şii Araplar ile Sünni Araplar arasındaki bu çelişkilerin nedeni ne olabilir? “Rüzgar Ateş Gibi Yakıyordu” romanını okuduğumuz zaman bu çatışmalara açıklık getirmek, çatışmaları anlamak, kolaylaşıyor.

20 Mart 2003 ABD’nin Irak’a müdahalesi. Saddam Hüseyin rejiminin yıkılması, el Muhaberat’ın dağıtılması, Baas Partisi’nin dağıtılması. Ordunun dağıtılması, kitle imha silahlarının imha edilmesi…

Bu operasyonlardan sonra Irak’ta çok farklı bir süreçler gelişti. Bir defa Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kurulması çok önemli bir gelişmeydi. Öbür süreçleri ise şu şekilde belirtmek mümkündür.

Bağdat veya benzer şehirlerde, örneğin, beline bombalar kuşanmış bir Sünni, bir Şii camiine giriyor ve ibadet eden insanların arasında kendini patlatıyor. 60-70 ölü, yüzlerce yaralı… Birkaç gün veya birkaç zaman sonra da, bu sefer bir Şii, Sünni, camine giriyor ve yine ibadet eden insanların arasında kendinin patlatıyor… Böyle bir şiddet, sadece, Müslüman Arap toplumlarında değil, öbür Müslüman toplumlarda, örneğin, Afganistan’da, Pakistan’da da görülüyor. Şii Araplar ile Sünni Araplar arasındaki bu çelişkilerin nedeni ne olabilir? Rüzgar Ateş Gibi Yakıyordu, romanı okuduğunda, bu tür bir şiddetin tarihsel geçmişi hakkında da, insan bilgi sahibi olabiliyor. Halife çeçimleri sırasında yaşanan entrikalar, Şam-Mekke/Medine/Bağdat/Basra savaşları sırasında da benzer süreçler yaşanmış.

Mart 2011’den beri Suriye’de iç savaş yaşanıyor. 200 binden fazla ölüm var. 250 bin rakamını verenler de var. (10 Haziran 2014 ) Milyonlarca Suriyeli yerin yurdunu terk etmiş. Türkiye, Lübnan, Ürdün, Irak, Güney Kürdistan gibi ülkelerde mülteci yaşıyor. Suriye İsrail ile çatıştığı, veya Arap-İsrail çatışması dönemlerinde bu kadar ölüm olmuyor. Bunlar, neden oluyor, nasıl oluyor sorusuna, Rüzgar Ateş Gibi Yakıyordu romanında açıklayıcı birçok öğe var.

Ortadoğu’da, hiçbir devletde, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü kurumlaşmamış. İsrail’i bu ifadenin dışında tutmak gerekiyor. Otoriter rejimleri bütün Ortadoğu devletlerinde izlemek mümkündür. Bu toplumlarda demokratikleşme gerçekleşemiyor. Arap baharı, Tunus, Mısır gibi bazı alanlarda, diktatörlükleri devirdi ama, oralarda da ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne dayalı rejimler kurulmadı.

Metin Aktaş’ın romanında sık sık “biat”tan söz ediliyor. Biat ne demek? Kendini Allah’a, kendini, Allah’ın yeryüzündeki vekili sayan Halife’ye teslim etmek… Bu, İslam düşüncesinin, İslam siyasal pratiğinin esası oluyor. Böyle ilişkiler ağında, demokrasinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ciddi bir sorun olarak ortada duruyor. Muhalefeti olmayan, muhalefet olmaması için özen gösterilen bir rejimde demokrasi yeşerebilir mi?

İslamiyetde çok kadınla evlilik var. Halifeler, Arap komutanlar çok kadınla evlilik yapıyorlar. Köleleriyle evlilik yapanlar da var. Bu, Aleviliğin Müslümanlıkla ilişkili olmadığını gösteriyor. Zira Alevilikte tek eşlilik egemendir. Bu bakımdan, Alevilerin, “Aleviyiz ama Müslümanız, veya, Müslümanız ama Aleviyiz” şeklindeki söylemi hiç yerinde değildir.

Bir halifenin, bir köleden, cariyeden doğan çocuğunun, halife olup olamayacağı yine önemli bir sorundur. Romanda bu konu ile ilgili ilişkiler de konu ediliyor.

Metin Aktaş’ın, “Rüzgar Ateş Gibi Yakıyordu” romanı edebi bir eser. Doğa tasvirleri, örneğin çöllerin tasviri, ormanlık alanları tasviri çok başarılı. Yazarın, insan ilişkilerinin kavrayan, insan ruhunun derinliklerini dile getiren çok önemli bir yönü var.

Milliyetçilik Üzerine

Mücahit Bilici, 30 Nisan 2014 tarihli Taraf Gazetesi’nde, “İlkel Milliyetçiliğin Faydaları” başlıklı bir yazı yayımladı.

Mücahit Bilici, 3 Mayıs 2014 tarihli Taraf’ta ise, “Miliiyetçilik: Gönüllü Körlük” yazısını yayımladı. Mücahit Bilici hoca, bu ikinci yazısında, milliyetçiliği bencillik, hodbinlik, ilkellik, gönüllü körlük gibi kavramlarla açıkladı.

Bu kavramlar, Türk milliyetçiliğini, Arap milliyetçiliğini, Fars milliyetçiliğini açıklayan kavramlardır. Kürdleri, Kürdlerdeki milliyetçi gelişmeleri açıklayan kavramlar olamaz. Şu ilişkilere bakmak önemlidir.

Dünya uluslar ailesi içinde eşit koşullarda yer almak önemli olmalıdır. Büyük Okyanus’da, Avustralya ve Yeni Zelanda açıklarında Tavulu, Vanuatu gibi devletler var. Bu devletlerin nüfusu, onbin, onbeşbin civarındadır. Bu devletler, Birleşmiş Milletler’e de üyedirler. Kürdler, Yakındoğu’da, Ortadoğu’da, en az kırk milyon nüfusa sahip olmalarına rağmen, uluslararası ilişkilerde tanınan, küçük bir statünün sahibi değildir. Kürdlerin Yakındoğu’daki, Ortadoğu’daki nüfusunun 50 milyon olduğunu söylemek de mümkündür. Kanımca Kürdlerin nüfusu 50 milyondan da fazladır. Ama, Kürdlerin, Kürdistan’ın bir statüye sahip olmadığını vurgulamak önemlidir. ABD’nin, Irak’a, 20 Mart 2003 de yaptığı müdahaleden sonra kurulan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ayrıca değerlendirmek gerekir.

Kürdlerin, Kürdistan’ın, komşularına göre, neden çok olumsuz koşullarda olduklarının düşünmek, baskı ve zor altında olan Kürd ulusal ve toplumsal değerlerini gün yüzüne çıkarmak, baskıyı, zulmü sürdürenlere karşı mücadele etmek önemlidir. Bunu yapan, yapmaya çalışan kişi Kürd milliyetçisidir.

Kürd milliyetçiliği, ezilme, horlanma, aşağılanma, küçümsenme karşısında yükselmiştir. Kürd milliyetçiliğinin başkaların topraklarını işgal etmek gibi, başkalarını asimile etmek gibi, başka halkları küçümsemek gibi bir içeriği yoktur. Baskıdan, zulümden kurtulmayı hedef alır.

1920’lerde, emperyal politikalarla Kürdlerin, Kürdistan’ın, bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması elbette üzerinde durulması gereken bir süreçtir.

Türk milliyetçiliği elbette bencildir, hodbindir, kördür. Çünkü, “Bir Türk dünyaya bedeldir”,diyor. “Ne mutlu Türkün diyene” diyor. “Türk öğün, çalış güven” diyor. “Yüksel Türk, yüksekliğin senin için hududu yoktur” diyor. Kürdler böyle söylüyor mu? Kürdler, baskı, zulüm altındaki Kürd/Kürdistan değerlerini savunmaktan başka bir şey yapıyor mu? Kaldı ki, Türk tarafının söylemleri söylem olarak da kalmıyor, bu sloganlara inanıp gereğini yapmayanları yola getirecek okul, eğitim kurumları, üniversite, devlet bürokrasi, basın, yargı gibi ideolojik baskı aygıtları, karakol, emniyet, jandarma, ordu, polis, savcılık, mahkeme, cezaevi gibi zorlayıcı baskı aygıtları da var. Kürdlerin nesi var?

Bütün bunlar, tarihte, Arap Irkının üstünlüğünü savunan Arap milliyetçiliği için, Farsların üstünlüğünü savunan Fars milliyetçiliği için de söylenebilir.

“Her türlü milliyetçilik kötüdür”, “Her dile bir devlet gerekmez” gibi sloganlar, devletin sloganlarıdır. Bunlar, Kürdlerin zihnini bulandıran, aklını çelen sloganlardır. Ezeni ve ezileni aynı torbanın içine koymak, devleti arkalayan, Kürdleri gerileten bir tutumdur.

Mücahit Bilici, şüphesiz, Kürdlerin dil/Kültür mücadelesini savunan bir kişidir. Buna , “milliyetçilik” demiyor, “hakseverlik” diyor. Milliyetçilik daha genel-geçer bir kavramdır. Ama, Kürdlerdeki milliyetçi gelişmeyi, Türk siyasal sisteminin, resmi ideolojinin kavramlarıyla düşünmemek gerekir. Kürdlerin mağduriyeti, hiçliği üzerinden düşünmek daha doğrudur. Örneğin, Kürdçe konuşamayan, hep Türkçe konuşan bir Kürd’ün “Ben Kürd milliyetçisi değilim” diye boy göstermesi bir hüzündür.

Türkiye Cumhuriyeti 1923’de, Kürdlerin yokluğu üzerine kurulmuştur. Sadece Kürdlerin değil, Ermenilerin, Rumların, Pontus’un, Süryanilerin, Ezidi Kürdlerin, Alevilerin vs. yokluğu üzerine kurulmuştur. Hıristiyan halkların yokluğu sürgünlerle, soykırımlarla sağlanmıştır. Kürdlerin yokluğu Türklüğe asimile edilerek, Alevilerin yokluğu, Müslümanlığa asimile edilerek sağlanacaktır. Bu politikalara, uygulamalara karşı çıkmak, baskı altında tutulan Kürdistani değerleri savunmak, milliyetçi bir düşünce ve eylemi gerektirir. Bunu Mücahit hoca da söylüyor.

Bencil, hodbin, körlük gibi kavramlarla Kürdleri eleştirmek, ancak, şu koşullarda geçerli olabilir. Bağımsız bir Kürd devleti olur. Bağımsız Kürd devleti, örneğin, bu sınırlar içinde yaşayan Süryanilere, Ermenilere baskı yapar, onları Kürdleştirmeye çabalarsa, Alevileri, Ezidi Kürdleri Müslümanlaştırmaya çabalarsa… işte o zaman.

“Ermeni Soykırımı, Dersim Soykırımı”

Taner Akçam, 6 Mayıs 2014 tarihli Taraf Gazetesi’nde, “4 Mayıs dersim Tertelesi” başlıklı bir yazı yayımladı. Bu yazıda Taner Akçam hoca, “ Ermeni soykırımı, Dersim soykırımı” ifadelerini birlikte kullanıyor.

Kanımca, “Dersim soykırımı”, “Zilan soykırımı”, “Guew soykırımı” gibi tanımlamalar sağlıklı değildir. “Dersim soykırımı” ifadesi, Dersimde soykırıma uğrayanların kimliğini gizleyen bir söylemdir. Dersim’de Kürd soykırımı, Zilan’da Kürd soykırımı, Guew’de Kürd soykırımı denebilir ama, “Dersim soykırımı”, “Zilan soykırımı”, “Guew soykırımı” gibi tanımlamalar belirsizdir.

Dersim’ de soykırım yapılanlar Kürdlerdir. Fakat Taner Akçam yazısında Kürd sözcüğünü hiç kullanmıyor. “Dersim soykırımı” diyor. Taner Hoca, Kürd sözcüğünü, sadece, “Türkler ve Kürdler daha önceden modernleşen Ermenilere karşı soykırım yaptılar” ifadesinde kullanıyor.

Dersim soykırımında yok edilenler kimlerdir, yok edilenlerin etnik kimliği nedir? Bu sorunun karşılığı verilmiyor.

Bugün Dersim’de bazı kişiler, “Biz Kürd değiliz, Horasan’dan geldik” diyorlar. Bazı kişiler, “Biz Kürd değiliz, Aleviyiz” diyorlar. “Bir Kürd değiliz, Zazayız” diyenler de var. Bu ifadeleri nasıl yorumlamak gerekir. Bunların devletçi görüşler olduğu, resmi ideolojiyi benimseyen görüşler olduğu açıktır.

Bazı Dersimlilerin, geçmişleriyle, atalarıyla bazı sıkıntıları var. “Horasan’dan geldik” ifadesi, “Kürd değil, Türküz” anlamında kullanılıyor.

Kürd örgütleri 1960’lı, 1970’li yıllarda hep Kürdistan’ı kurtarmak, iddiasıyla yola çıkarlardı. Bazı Dersimlilerin yukarıdaki söylemlerini ise, “Kürdistan’dan kurtulmak” olarak anlamak mümkündür. “Dersim soykırımı” ifadesi böyle bir anlayışa destek veriyor.

“Ermeni soykırımı”, “Dersim soykırımı” birbirine uygun kavaram çiftleri değil. Örneğin “Ermeni soykırımı, Kürd soykırımı” denebilir. Veya, “Ermeni soykırımı, Pontus soykırımı, Süryani soykırımı” denebilir. Ama, “Ermeni soykırımı, Çeçenistan soykırımı” demek iyi düzenlenmiş bir kavram çifti değildir.

Dersim’de soykırım elbette Kürdlere yapılıyor. Tek parti döneminde bazı yüksek bürokratlar ve kurumlar tarafından hazırlanan gizli raporlar, bunu açıkça gösteriyor.

Dersim’de Kürdlere karşı çok yoğun, kapsamlı bir soykırım yapıldığı besbellidir. Buna rağmen bazı Dersimlilerin Kürdlükten kopup devletçi bir çizgiye gelmeleri, resmi ideolojinin görüşlerinin benimser bir hale gelmeleri başlı başına bir sorundur.

1915 Soykırımı, Kürd-Ermeni/Süryani İlişkileri

Recep Maraşlı, Nuran Maraşlı, 10 Mayıs 2014 günü, Berlin’de, “1915 soykırımı, Kürd, Ermeni, Asuri/Süryani ilişkileri, Toplumsal Sorumluluk ve Roller” başlıklı bir sempozyum düzenledi. Sempozyuma sunulan bildiriler, www.gelawej.net de var. Bu sempozyuma sunulan bazı bildirilerden söz etmek istiyorum.

Abut Can’ın, “Bir yok edilişin öyküsü, Tarihte ve Seyfo’dan günümüze Süryaniler” başlıklı bir bildirisi var. Bu bildiride, Kürdlerin, Süryani soykırımındaki rolünden söz ediliyor. Bunun, sadece “tetikçilik” olarak ele alınamayacağını, “işbirlikçilik” kavramının daha yerinde bir kavram olduğunu vurguluyor.

Erdem Özgül’ün bildirisi, “Dersim özelinde soykırımın siyasal ve kültürel işlevi başlığını taşıyor. Hovsep Hayreni, “1915’le yüzleşmede, Kürdleri geri tutan çekinceler ve özgürlük davasına olumsuz etkileri” konulu bir bildiri sunmuş.

Fehmi Berkarno’nun, sempozyuma gönderdiği mesaj da dikkate değer. “Soykırımla yüzleşme, Türk Devleti’nin sorumluluğu olduğu kadar, Kürt hareketinin de önde gelen sorumluluklarından biridir.”

Khatching Mouradian sempozyuma, tele konferans yoluyla katılıyor. “Talat adında bir Ermeni, adaletin yolu Diyarbakır’dan geçer.

* * *

12-15 Mayıs 2014 tarihleri arasında, Artuklu Üniversitesi’nin daveti üzerine, İBV olarak Mardin’e gittik. Mardin’de, Mor Gabriel Manastırı’nı ve Deyrulzafaran’ı da ziyaret ettik. Mor Gabriel’de, Metropolit Samuel Aktaş’la, Duyrulzafaran’da, Metropolit Saliba Özmen’le görüştük. Metropolit Samuel Aktaş’ın söyledikleri çok hüzün vericiydi. Kütüphaneden, kitaplardan söz edilirken, çeşitli dönemlerde manastırın saldırıya uğradığı, eşyalarının, kitapların, el yazması eserlerin yağmalandığı vurgulandı. Mor Gabriel Manastırı, 1915-1919 arasında, dört yıl, Kürd aşiretlerinin denetiminde kalmış. Manastırın esas sahipleri sürülmüş, kovulmuş, öldürülmüş, manastıra dört yıl süreyle bölgede etkili bazı Kürd aşiretleri yerleşmiş. Aşiretler 1919 da devlet zoruyla çıkarılmış, manastır Süryani yetkililere teslim edilmiş. Yakup Bilge tarafından yazılan, “1600 yıllık Gelenek Mor Gabriel Manastırı, GDK, İstanbul, Haziran 2011” kitabında da bu konuda yeterli bilgiler var. (s. 41)
Mardin’e İBV olarak gitmiştik. Vakıf başkanı İbrahim Gürbüz, Vakıf Yönetim Kurulu üyeleri İsak Tepe ve Ahmet Önal, vakıf çalışanı Necip Yeşil… hep beraber gitmiştik. Sohbet sırasında, İsak Tepe, Osmanlı’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin haksızlıklarına karşı, Kürdlerin, Süryanilerin birlikte mücadele ettiklerini, bundan sonra da böyle olması gerektiğini söyledi. Metropolit Samuel Aktaş, “bizi bitirdiler siz kaldınz…” dedi.

Samuel Aktaş’ın, sesindeki hüzün, ses tonu, vücut hareketleri, yüz ifadeleri… Süryani soykırımının derinliğini, yaygınlığını açıkça ortaya koyuyordu. Ses tonu, vücut hareketleri, yüz ifadeleri, el-kol hareketleri, sözlerden daha açıklayıcıydı, daha dokunaklıydı.

İsmail Beşikçi
11 Haziran 2014 Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
16627 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:13:27:37

İsmail Beşikci

Yazarın Önceki Yazıları

Karakoçan (Dep) ve Yayladere (Holhol) İle İlgili İki Kitap Uludere (x) Newroz 2024 Akre Üç Kitap Hazro Beyleri Simurglar Mehmet Bayrak’ın Kürt Kimliği Mücadelesi Şeyh Said Direnişi İle İlgili İki Kitap Diyarbakır Kitap Fuarı 2023 Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi Ehmedê Xanî’nin Hatırası Üzerine Abdurrahman Önen-Erdnîgarîya Kurdistanê Kürtler ve Güller Cilt 3 ‘49’lar’, ‘55’ler’, ‘23’ler’ … 'Yaşamın Kıyısında' Behdinan, Barzan, Milli Lider Suyu Arayan Halklar Aşiretten Ulusallığa Doğru Kürtler(II) Suyu Arayan Halklar Aşiretten Ulusallığa Doğru Kürtler Yüzüncü Yılında Lozan Antlaşması Son Kız ‘Deniz’in Ütopyası’ Üzerine Rudaw TV Stockholm Kürd Sürgün Müzesi Üzerine Düşünceler Lozan Konferansı, Kürdler ve Kürdistan II Lozan Konferansı, Kürdler ve Kürdistan Diaspora Kürdleri Mele Mıstefa Barzani Ulusal Müzesi Rovîyê Xasûk Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi III Kendi Kendini Yönetme Hakkı ‘Ayrılıkçı Yazılar’ Peywend Yayınları Duhok Üniversitesi’nin 30. Yılı Ahamenişlerden İran İslam Cumhuriyeti’ne II Kürtçülük Ahamenişlerden İran İslam Cumhuriyeti’ne Kürd Aydınları II Bedirhan Epözdemir’in Anıları Seyidlik-Şeriflik Kürdizade Ahmed Ramiz Medreseler-Üniversiteler Medya Kitabevi Birleşmiş Milletler ve Kürdler Mülteci Yaşamlar Öncü Bir Kürt Aydını 59 Yıl Sonra Şemdinli Kemalizm Ve Kürd Ulusal Sorunu III Ortadoğu Bir Ailenin Son 200 Yıllık Tarihi Tarih Okumaları, Kürdlerin Hikayesi Hewler’de, Soran’da ve Cambridge Koleji’nde Konferans Theodor Herzl Bize Ne Anlatıyor? Aforizmalar Son Yolcu Irkçılık Hakkında … Aydınlar Hakkında… Latife Fegan’ın Anıları Adil Yargılama/Yargılanma Mümkün mü? Kürd Aydınları İlim-Bilim Kürdçe Derslerinin Önemi Yaş 83…* Mezopotamya Uygarlığında Hakkari Kemalizm Ve Kürd Ulusal Sorunu - II Bediüzzaman’ın Hançeri Doğu-Güneydoğu Dernekleri Platformu* Destar Kitap-Kafe Kürdistan’ın Güney'ine Seyahat Kürd Tarihinin Yazılı Ana Kaynakları Bingöl-Van Gezi İzlenimleri Göbekli Tepe Hakkında… Güvenlik Munzur Çem’in Anıları Derve Cendere II Saatin İçindeki Sır Mehmet Öncü Kitapları Zarema, Yahudi Devleti Juli’nin Sesi ‘Ateşte Doğanlar’ Kadri Hoca… Kürt Hâkim Alevilik Üzerine II ‘Aleviler ve Sosyalistler’ Kitabı Üzerine Uygur Türkleri Başkanlık Seçimleri, ABD Üniversite Raporu OFra Bengio’nun Kürd Liderlere Eleştirisi Dr. Said Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde Maaş Sorunu… Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde PKK-Haşdi Şabi İşbirliği Ama Onlar Kardeştiler… Mustafa Suphi ‘Kürdistan Ortadoğu’nun Polonya’sıdır’ İSkan Tolun II Kürt Dil Hareketi (Harekata Zımanê Kurdî) II ‘Doğumun Ölümü’ Kürt Dil Hareketi (Hereketa Zimanê Kurdî) Kürdistan Bayrağı’nın ve KDP Binasının Yakılması Üzerine… Ermeniler, Kürdler, Azeriler Devrimci Doğu Kültür Ocakları Eylül 2020 Kürdler-Kürdistan Bir AİHM Başkanı Halepçe arşivlerinin yakılması ve KDP’ye saldırı Devran İskan Tolun Woodrow Wilson Harf Devrimi’nin Kürdler İçin Anlamı Mehmet Elbistan Kürtler, Şehir Şehirlileşme ‘Kürt Çalışmaları…’ Zini Gediği Katliamı Kürd Tarihini Kürdlerin Yazması… ‘Kürtlerin Kürt Olmama Hakkı’ II ’Kürtlerin Kürt Olmama Hakkı’ Değinmeler-2 Irkçılık Üzerine Seyid Ahmed Cebari Şengal, Afrin Mustafa Selîmî Kemalizm ve Kürd Ulusal Sorunu Orhan Kotan’ın Şiiri Leylan - II Kürt Meselesiyle İlgili Bir Projen Var mı? Leylan Xwebûn Orta Karadeniz’de Etnisite İlişkileri Alevilik Üzerine… Güvenli Bölge Duvarımızı Yapamadık… Doktor Said Alevilik ve Tarihi Bitlis ve Ahalisi 1916 Kürd Tehciri Bir Diplomatın Anıları Xızır Nasıl Ali Oldu? Kürd Tarihi Üzerine Gözlemler Adıyla Çağırmak Kürdistan’ın Güneyinde Soykırım Kürdlerin Tarihi Milliyetçilik Üzerine Hong Kong, Kürdistan ‘Kürtlerle Türkler’ Ortadoğu’da Devletlerin Kurulması Abdurrahman Qassemlu’nun Katledilmesinin 30. Yıldönümü Üniversitenin Bilim Anlayışında Temel Sorunlar Cumhuriyet, 19 Mayıs 2019 'Özgürlük İçin Sanat' Helsinki’de Sosyal Forum Teknoloji, Bilim, Eğitim Milletler Cemiyeti Döneminde Kürdler/Kürdistan Hewler - Duhok - Zaho Bir Tartışma Üzerine… Dönemin Romanları Eleştirilerin İzinde Rêya Heqîyê (Alevilik) ABD Ziyareti - IV ABD Ziyareti - III ABD Ziyareti - II ABD Ziyareti - I Berlin’de Dersim 37-38 Paneli Başur’da Siyaset Duhok-Hewlêr Gezisi Kürdçe Yasaklarının İşlevi ‘Aleviliğin Doğuşu’ II ‘Kimliksiz Çığlıklar’ Türkiye’de Adalet Arayışları 'Aleviliğin Doğuşu' Kürdlere Soykırım… Moskova’da Kürd Konferansı Cevat Geray’a Sevgi… Bilim Ahlakı Mahallenin Arkadaşları Selahattin Demirtaş’ın Şarkısı Canip Yıldırım Kütüphanesi Devşirmeler ve Devletsizler Dağ Kavmi - II Adaylar… Dağ Kavmi -I Geleceğini Belirleme Hakkı ve Kürdler Farhad Daftary, Şiilik Alevilik Şiizm ‘Türklük Sözleşmesi’ Timure Halil Hakkında … Düşmanlarını Sevindiren Bir Halk… Celal Talabani... Kürdler Zoru Başardı… Bağımsızlık... Güvenlik... Domino Etkisi Referandum-Bağımsızlık Tartışmaları Danimarka Seyahati Sekesûr’da Kürd-Alevi Soykırımı İnsanlık Araştırmaları Merkezi Fahriye Adsay’ın Eleştirileri Üzerine… Bir Kürd... İki Kürd... Üç Kürd Yezda... Ermeniler, Kürdler… Yeni Bir KDP Kurma Çalışmaları Hasta Adam Avustralya Gezisi Hayatımdan Kesitler Birey Toplum İlişkileri Peşmergelik Yüce Bir Değerdir Kaderine Küsmek Kürd Halkının, Kürdistan’ın Başı Sağolsun… Kürdistan’ın Hayırlı Evladı Doktor Said Suriyeli Mülteciler Parlamento Milli Düşünce Sempozyumu Desmond Fernandes Kürtlerin Bulunduğu Ülkeler Bölünemez!... Kürtler Ne İstiyor? Eşkiya 28 Devlet Bağımsız Kürdistan’ı Tanımayacak... Devlet, İslam, Kürdler ve Darbe Pencinarîler II Pencinarîler I Azim... 'Afrika Edebiyatı' Üzerine… Yaresan (Ehl-i Hak) Rêya Heqîyê, Ezdan Zağros’un Ötesine… Süleymaniye Merkez Güvenlik Karargahı 'Peçar Tenkil Harekatı/1927' Üzerine Birkaç Söz İttifaklar Mahmut Yeşil’e Sevgi… Tunceli Kanunu, Getirdiği Esaslar ve Devletin Asimilasyon Planları Yakındoğu’nun İmhası ve Pontus Sorunu Keşiş’in Torunları Dersimli Ermeniler Anlıyorum Ama Konuşamıyorum 1128 Akademisyen Yaşar Kaya Alevilik... Elveda Güzel Vatanım Alevilerin Kitabı Uluslararası Barışı Kurma Çabaları, Kürdler/Kürdistan III Uluslararası Barışı Kurma Çabaları, Kürdler/Kürdistan II Uluslararası Barışı Kurma Çabaları, Kürdler/Kürdistan (I) Komkurd-An Nelson Mandela - Aziz Sancar Barış, Yüzleşme, Müzakere İBV Hewler Temsilciliği 558. Oturma Şengal’i Ziyaret Şengal TBMM Kürdlerde/Kürdistan’da Ana Sorun Özyönetim Üzerine... Norveç Seyahati Alaine Tuoraine’e Eleştiri Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde Yönetim Zaafları Güneşin Krallığı Keyakisar Barzani bir dönem daha görevde kalmalıdır Temel şart Kürdistan Ordusu! Girê Spî'nin Kurtarılması... Üniversitenin Ana Sorunu Mardin: Hüzünlü Kent Alevilik-Müslümanlık Osmanlılar ve Acemler Arasında Kürdler İslam’ın barış, huzur, adalet ve eşitlik anlayışı Kerbela’da son buldu Kürd Kültürü Neden Yağmalanıyor? Kürd Êzidîlerin Azizesi 'Begê' İki Olay Üzerine Düşünceler Barış ve Çözüm Süreci - III Eleştiriler Ev Jin û Mêrê bi Maskê Barış ve Çözüm Süreci - II Murat Bozlak’a sevgiler... Barış ve Çözüm Süreci… Rejim, İslamileşme, Kürdler/Kürdistan Alman Şarkiyatçı Dr. Friç Soykırımlar ve Devletsiz Halklar IŞİD’in Zuhuru Şeyh Ahmet, IŞİD Saldırıları ve Osman Baliç'in Katili Ulusların Kendi Geleceklerini Tayin Hakkı ve Kürdler/Kürdistan Bitlis Anıları, 1960’lı Yıllarda Bitlis’de Yaşam Uluslararası Bitlis Sempozyumu Barzaniler İfade Özgürlüğü ve ABD Türk Siyasal Kültürü Üzerine… Birleşik Krallık, Fransa, Kürdler/Kürdistan Anti-Kürd Uluslar arası Nizam Kürd/Kürdistan incelemelerinde temel soru... Ulus İnşa Sürecinde Dilin Rolü Mustafa Barzani'yi sevgiyle anıyoruz Düşün Hayatında ve Edebiyatta Kurumlaşmalar Yakındoğu’nun İmhası,1915 Ermeni Soykırımı ve Hrant Dink’in Katledilmesi Resmi İdeolojinin Temel Özelliği Roboski – Goyiler Türk-İslam Sentezi ve Kürd Sorunu Kürdistan sorunu her şeyden önce duruş sorunudur Barış
x