Avustralya’dan İzlenimler

27 Kasım sabahı hazırlanan programa göre saat 10'da Dil Okuluna gittik. Dil Okulunda Arap harfleri ile Soranice dersi veriliyordu. Kürdistan'ın dört parçasından öğrenciler vardı. Öğrencilerde yaş sınırı yoktu. Çocuklar, gençler ve büyükler de vardı sınıfta. Ders veren Güney Kürdistanlı kadın bir öğretmendi. Hocanın modern anlamda ders veren iyi bir eğitmen olduğu ders veriş tekniğinden anlaşılıyordu.

İbrahim Gürbüz

17.01.2017, Sal | 18:35

Avustralya’dan İzlenimler
Makaleyi PaylaÅŸ

Uzun süredir heyecanla beklediğimiz Avustralya gezimizi sizler ile paylaşmadan önce yaptığım kısa araştırmalar sonucunda ülke ile ilgili edindiğim bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Avustralya yerlileri ve bu coğrafyanın kadim halkları; Aborjinler ve Torres Boğazı Adası sakinleri. Aborjin halkının atalarının 60 bin yıl kadar önce Afrika’dan göç ettiğine ve 50 bin yıl kadar önce de Avustralya’ya ulaştığına inanılır. 50 - 60 bin yıllık geçmişiyle dünyada yasayan en eski kültürlerden biri olduğu düşünülüyor.

Beyaz yerleşimciler geldiğinde Avustralya’da yerli halklardan oluşan ve yaklaşık nüfusun 750 bin kişi olduğu tahmin edilen 500 civarında farklı millet yaşıyordu. Sömürgeciliğin bir sonucu olarak,1788 ve 1900 yılları arasında bu nüfusun Yüzde 90’ının yok olduğuna inanılıyor. Tarihteki diğer örneklerden aşina olduğumuz gibi bu kırımda, beyazların yerli halkın yaşadığı toprakları gasp etmesi, talan ve şiddete başvurması çok etkili olmuştur. Ayrıca Amerika’da yaşayan Kızılderili yerli halkının da başına geldiği gibi, beyazlar ile birlikte gelen ve bünyelerinin alışık olmadığı hastalıklar büyük ölümlere neden olmuş. Kısacası, yerli halkın yaşadıkları insanı derinden sarsan bir trajedi. Yapılan en son sayıma göre Avustralya yerlilerinin toplam nüfusu 700 bin civarında.

Sydney Kürd Gençlik Merkezi ve Anadolu Kültür Merkezi'nin daveti üzerine İBV heyeti olarak önce Sydney sonra Melbourne kentlerine ziyarette bulunduk. İBV Heyetinden İsmail Beşikci, ben İbrahim Gürbüz ve Ruşen Arslan önceden planlanan bu seyahate Sydney'de iki konferans, bir görüşme; Melbourne’de ise bir konferans için gittik. Avustralya seyahati, adını zikrettiğim bu iki kuruluş tarafından organize ve finanse edildi.

21 saat süren uzun bir yolculuktan sonra Sydney Havaalanına vardığımızda çok heyecanlandığımı belirtmeliyim. Avustralya kıtasının gizemli coğrafyasına ayak basmanın İsmail Hoca'yı ve Ruşen Arslan'ı da etkilediği her hallerinden belliydi. Bu seyahatimiz, daha önce yaptığımız Diyarbakır, Güney Kürdistan ve İsveç kültür seyahatleri gibi heyecanlıydı. Avustralya bizim için bir rüya gibiydi. Aylardır bizi heyecanla bekleyen arkadaşları ve özellikle Kürdlerin kaderiyle benzerlik arz eden Aborjinlerin ülkesini görme isteği bu heyecanımızı daha da artırıyordu.

Sydney'deki arkadaşlardan Nurcan Kıyak’ı hem telefonla sık sık yaptığımız konuşmalardan hem de geçen yaz İstanbul'a gelişinden tanıyordum. Sydney ve Melbourne’deki arkadaşların İsmail Beşikci'yi heyecanla beklediklerini biliyordum. Havaalanına indikten ve genel kontrollerden sonra önce İsmail Beşikci sonra da Ruşen Arslan ve ben çıkış noktasına geldiğimizde Avustralya'daki arkadaşların İsmail Beşikci'nin etrafını sardığını, onunla kucaklaşıp fotoğraf çektirdiklerini gördük. Çok hoş bir manzaraydı bu. İsmail Beşikci’yle gittiğimiz her yerde Kürdlerin onun etrafını sevgiyle sarıp sarmaladığına şahidim. Dünyanın öbür ucunda bile dört parça Kürdistan'dan Kürdlerin İsmail Beşikci'yi tanıdığını ve onu inanılmaz bir duyguyla sevdiğini biliyorum.

23 Kasım 2016 tarihinde Sydney Havaalanına bizi karşılamaya Sydney Kürd Gençlik Merkezinden Meryem Korkmaz, Sam Baban, Howkar Palanî, Roni Demirbağ, Zilan Houshyar, Ziryan Fettah, Berdan Kılıç, Arî Soranî, asırlık çınar ağacı Rıza Çolpan, Nurcan Kıyak, Ergün Kıyak, Serbestî Fettah, YEKİTİ Avustralya temsilcisi Mofaq Soranî, Eziz Bawermend, Kürdistan Hükümetini temsilen arkadaşlar gelmişlerdi. Havaalanından İsmail Beşikci’yi ve beni Kürd Gençlik Gurubundan Meryem Korkmaz ve Sam Baban, Ruşen Arslan 'ı ise Resul ve Ronî Demirbağ, araçlarıyla Sydney'de yedi gün boyunca kalacağımız Meryem Korkmaz'ın yanılmıyorsam on odalı büyükçe tek katlı evine götürdüler. Meryem Korkmaz'ın bu evinde bize yardımcı olmak için geçici olarak annesi ve babası da kalıyordu. Bir hafta boyunca bize her sabah enfes kahvaltılar hazırladılar. Meryem Korkmaz'ın kendisi, annesi, babası, kardeşi ve eniştesini kaldığımız süre boyunca çok sıcak ve samimi davranışları sayesinde kendimizi evin bir bireyi gibi hissettik. Sanki kendi evimizde gibiydik. Hiç yabancılık çekmedik. Hazırladıkları o leziz yemekler cabası.

.

24 Kasım gününü bizim dinlenmemiz için ayırmışlardı. Biz de hem dinlendik hem de Sydney 'de kaldığımız eve yakın hayvanat bahçesini gezdik. Koala ve kangurular ile resimler çektirdik. Tazmanya canavarını saklandığı için göremedik. Bu gezilerimizde Meryem ve Sam hep yanımızdaydı. Dersimli Berdan Kılıç ve Arî Soranî'yi de unutmayalım. Bu gençler Kürdistan'ın dört parçasından gelmiş bir kaç dil bilen Kürdi duygu ile dolu gençler.

26 Kasım tarihinde Sydney Kürd Gençlik Merkezi’nin hazırladığı program çerçevesinde NRT TV ve SBS Radyo’ya gittik. İsmail Beşikci ve benimle röportajlar yapıldı. Buradaki röportajlar bittikten sonra Gençlik Grubu, İBV heyetini Sydney şehir merkezine götürdü. Sydney'in meşhur Harbour köprüsü ve Opera House'a gittik. Opera House önünde güzel bir cafe-restaurant’ta yemek yedik ve kahve içtik. Bu esnada İsmail Beşikci ile Şam Baban arasındaki diyaloglar, şakalaşmalar gezimizin güzel anekdotlarındandı.

27 Kasım sabahı hazırlanan programa göre saat 10'da Dil Okuluna gittik. Dil Okulunda Arap harfleri ile Soranice dersi veriliyordu. Kürdistan'ın dört parçasından öğrenciler vardı. Öğrencilerde yaş sınırı yoktu. Çocuklar, gençler ve büyükler de vardı sınıfta. Ders veren Güney Kürdistanlı kadın bir öğretmendi. Hocanın modern anlamda ders veren iyi bir eğitmen olduğu ders veriş tekniğinden anlaşılıyordu. Arap harflerini tanıdığım için kısa zamanda Soranice'yi öğrenebileceğimi hissettim. Dünya'nın bir diğer ucunda dil okulunda Kürdçe'nin Soranice lehçesinden kurs verilmesinin çok önemli bir çalışma olduğunun altını çizmeliyiz. Bir ulusun varlığının temelini dil oluşturur. Eğer diliniz yoksa bir müddet sonra siz de ulus olarak yok olursunuz.

Buradaki insanlarımızın Sorani ve Kurmanci öğrenmeye çalışmaları gerçekten takdir edilmelidir. En önemlisi Nurcan hanımın Soranice öğrenmeye çalışan çocuklar ve gençlerle beraber küçük oğlu Arjin ve kızı Roza ile birlikte kurslara katılıyor olmasıydı. Nurcan Hanım bizden bir önceki kuşaktan bir arkadaş. Çok değerli bir Kürd dostu. Toplantılarda, konferanslarda Kürdler’den daha fazla ilgili, duyarlı ve duygulu olduğunu gözlemledim. Hatta bazı konferanslarda Rıza Çolpan ve Nurcan Kıyak'ın duygulandıklarına, gözlerinin yaşardığına tanık oldum. Nurcan Kıyak ve Rıza Çolpan gezi boyunca çoğu kez bizimle beraberdiler. Rıza Çolpan, hem Sydney hem de Melbourne’de hep bizimleydi; ta ki biz İstanbul'a uğurlanana kadar. Rıza Çolpan, ulusal duyguyla dolu, Kürdistan bilinciyle yanıp tutuşan bir çınar ağacımız.

Dil Okulunu ziyaret ettikten sonra saat 13 ile 17 arası yapılacak Konferans yerine gittik. Konferans yeri son derece modern, ferah akustiği mükemmel yapılmış yeni bir salondu. Bu konferans salonunun mimarı, yapımcısı Avustralya Kürt Lobisi’nin temsilcisi, işadamı Ziryan Fettah'tı.

Konferans 13.30 'da Kurmanci, Sorani ve İngilizce açılış konuşmaları ile başladı. Zîlan Houshyar Kurmanci lehçesinde, Howkar Palanî Sorani lehçesinde, Sam Baban ise İngilizce dilinde konferansın anlam ve önemi ile ilgili konuşmalar yaptılar. Konferansçıların tanıtımı yapıldı. Ve ilk konuşmacı bendim, İBV Başkanı olarak "Kürd kültür, sanat, tarih ve arkeolojik değerlerinin talan, yağma ve asimilasyonuna karşı sivil toplum, özgür birey, genel olarak Kürd Kültürel kurumlaşmasını özel olarak İBV'nin kuruluş ve çalışmaları’’ ile ilgili sunumumu Kürdçe olarak yaptım. İkinci konuşmacı İBV yönetim kurulu üyesi Ruşen Arslan ise "Etnisite mühendisliği, Devletin Kürd raporları ve son kitabında kaleme aldığı Jandarma Genel Komutanlığının devletin iç düşmanı Kürdler" konulu sunumunu yaptı. Son konuşmacı İsmail Beşikci ise yüz yıldır süren Kürd ve Kürdistan sorunu ve Kürd ulusunun günümüzde kendi geleceğini nasıl tayin edeceğine ilişkin kapsamlı bir sunum yaptı. Konuşmasında Güney Kürdistan'da yolsuzluk, maaşların ödenmemesi vs. konularında eleştirilerin haklı olduğunu ancak bugün Kürdistan halkının ve özellikle Süleymaniye halkının "MAAŞ" tan önce "BAĞIMSIZLIK" talep etmesi gerektiğinin altını çizdi.

Yaklaşık 220 kişinin katıldığı konferans soru -cevap bölümünden sonra sona erdi. Konferansa katılımın az olması ile ilgili bazı kesimlerin Vakfın yöneticileri ile ilgili spekülasyonlar yaptıkları ve noktada katılımı engellemeye çalıştıklarını öğrendik. Tabii ki bu bizi derinden üzdü. Biz kurum olarak bütün Kürdlere eşit mesafede durduğumuzu, Kürd ulusunun yararına olan tarih, toplum ve bilim üzerine çalışmalar yaptığımızı, siyaset üstü bir duruşun sahibi olduğumuzu kuruluşumuzdan beri anlatıp duruyoruz. Bizi kendi siyasal çizgilerine çekmeyi başaramayanlar ambargo ve izolasyona başvurmaktadırlar. Mesnetsiz spekülasyonlar bir ulusu ileri götürmez. Aksine geri götürür.

"İki İsrailli bir araya geldiğinde, biri iyi bir şey yaptığında diğeri ona omuz vererek daha başarılı olmasını ister. Bir İsrailli, başka bir Yahudi’nin başarılı bir iş yapması halinde bu durumun kendisini de büyüteceğinin bilincindedir." Bu anlayışın Kürdler içinde geliştirilmesi önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Kürd toplumunun genel olarak İsmail Beşikci'yi çok sevdiğini biliyoruz. Ancak bu toplum için de İsmail Beşikci adına kurulan İBV’nin (İsmail Beşikci Vakfı) kurucularına ilişkin "İsmail Beşikci iyi çevresi kötü" diye spekülasyonlar yapan gayri milli, fesat ve hasutların da olduğunu biliyoruz. Evet, bizler İsmail Beşikci adına hiçbir hesap yapmadan İBV'yi kurmakla çok hayırlı bir iş yaptığımızın ve bu noktada Kürd halkının ve aydınlarının sırtından büyük bir yükü kaldırdığımızın ve Kürdleri onurlandırdığımızın bilincindeyiz. Eğer İBV kurulmasaydı ve İsmail Beşikci sessiz, sedasız evinde kendi halinde göçüp gitseydi bu dünyadan; o zaman başka milletler bize "Siz nasıl bir milletsiniz? Sizin için 60 yıldır mücadele eden, ömrünü ve bütün varlığını size armağan eden bir bilim insanına sahip çıkamadınız." demeyecekler miydi? Bu zorunlu notu hatırlatma gereği duydum. Bu durum bile hala Kürdlerde milli duygunun çok zayıf olduğunu gösteriyor. Bu Vakfın kurucularının da 40-50-60 yıldır Kürd ulusu, kültürü ve özgürlüğü için mücadele ettiklerini ve büyük bedeller ödediklerini bilinmelidir.

Bir sonraki durağımız başkent Canberra’yı anlatmadan önce Avustralya’nın yönetim biçimi ile ilgili bilgiler vermekte yarar var. Ülke, 1901 yılından itibaren federasyon olarak yönetiliyor. New South Wales Eyaleti (başkenti Sydney), Victoria Eyaleti (başkenti Melbourne), Queensland Eyaleti (başkenti Brisbane), South Australia Eyaleti (başkenti Adelaide), Western Australia Eyaleti (başkenti Perth) ve Tasmania Eyaleti (başkenti Hobart) olmak üzere 6 eyaletten oluşmakta. Ayrıca Northern Territory, başkenti Darwin ve Capital Territory, başkenti Canberra olmak üzere de 2 özerk bölge de bulunuyor. Siyasi yönetim federal parlamento, eyalet ve territory parlamentoları ve üçüncü olarak ta yerel parlamentolar tarafından gerçekleştiriliyor. Federal başkent ise Canberra.

Sydney Kürd Gençlik Merkezi ve Avustralya Kürd Lobisi'nin birlikte organize ettikleri, Başkent Canberra'ya 28 Kasım günü bir seyahat yapıldı. Başkent Canberra'daki Avustralya Parlamentosu'nda ki randevuya zamanında yetiştik. Muhafazakâr, liberal ve Yeşiller'den milletvekillerin katıldığı bir grup parlamenterle Türkiye'deki güncel gelişmeleri, DAİŞ’e karşı verilen savaşta Kürdlerin rolü üzerine görüş alışverişinde bulunduk. Söz konusu milletvekillerin Türkiye ve Kürdistan geneline ilişkin çok fazla bilgiye sahip olduklarını Ortadoğu'nun geleceğine ilişkin öngörü ve bazı noktalarda zımni kararlarının olduğunu anlayabildik. Görüşmemiz sıcak bir ortamda geçti. Kürdlerin uluslararası güçlerden beklentilerinin ne olduğu gibi sorular karşılıklı soruldu. Verimli bir görüşme olduğunu söyleyebilirim. Kısa bir görüşmeden sonra Canberra şehrinde arabayla gezinti yaptık. Canberra, yeni kurulmuş bir şehir ve yeni bir mimari. Bu seyahate Kürd Gençlik grubundan Meryem Korkmaz, Sam Baban ve diğer arkadaşlar, Kürd Lobisi'den Ziryan Fettah, Akademisyen Roni Demirbağ ve Resul Demirbağ katılmışlardı. Genelde tercümeleri Roni Demirbağ yapıyordu.

Programımızın 29 Kasım günü NSW Üniversitesi’nde İsmail Beşikci, sosyoloji öğrencilerine ders verecekti. Konferans saat 14' te başladı. Tabii ki beklediğimiz katılım yoktu. Konferansın moderatörlüğünü ve tercümanlığını Dr. Ronî Demirbağ yaptı. Ronî Demirbağ'ın açılış konuşmasının ardından İsmail Beşikci dersini az sayıda öğrenci olmasına rağmen 1,5 saat boyunca soluksuz bir biçimde sürdürdü. Bu güne kadar İsmail Beşikci'nin onlarca Konferansına katıldım. Viyana'da "Uluslararası anti-Kürd nizam" başlıklı konferansı ile Sydney NSW Üniversitesi’nde ki bu konferans çok etkileyiciydi. İsmail Hoca’nın konferansta özellikle Süleymaniye'deki Merkez Karargâhının, Kürdlerin bilincinde ulusal bir duygu oluşturamadığını, Kenya Bağımsızlık mücadelesinde Kenya halkının "mau, mau" diyerek "bağımsızlık" haykırırken, Güney Kürdistan'ın Süleymaniye şehrinde memurların ve halkın "maaş, maaş" diye slogan atmalarına anlam veremediği ve Amerikalı bir profesörün Kürdlerin tarihlerine ve arkeolojik eserlerine nasıl yaklaştığına ilişkin tespitleri çok çarpıcıydı. Konferans, soru-cevap bölümüyle 2,5 saat sürdü.

Önceden hazırlanan programa göre İBV Heyeti onuruna ve Vakfa destek amaçlı bir yemek düzenlendi. Aynı günün akşamı saat 20'de bu etkinliğe katıldık. Yemek çok sıcak ve coşkulu bir atmosferde geçti. Gece halaylarla ve hoş bir ortamda sona erdi.

Sydney seyahatimizin en güzel turistik yanı Mavi Dağları gezintimizdi. Mavi Dağları, muhteşem bir orman ve tarihi bir mekândı. Üç Aborjin kız kardeşin taşlaşmış heykelleri ve uçsuz bucaksız ormanlık alan doğa harikası bir yerdi. Bu gezintimiz güneşli bir ortamda başladı, tam dönüş esnasında sağanak bir yağmurla sona erdi. Bu günümüzü Meryem ve Baban çifti ile geçirdik. Meryem Antep'li bir Kürd kızı, Sam ise Güney Kürdistan'lı bir genç. 1988 Halepçe soykırımı döneminde önce İran'a oradan Avustralya' ya gelmişler. Ve birbirlerini Sydney Kürd Gençlik Merkezi’nde tanımışlar. 23 Aralıkta da evlendiler. Kendilerine ömür boyu mutluluklar dileriz.

Sydney seyahatinde öğrendiğim ikinci aşk hikâyesi de Rıza Çolpan ile Kıbrıslı ama aslen Kürd olan Refah Hanım arasındaki aşk. Bu aşkın bütün detaylarını Rıza Çolpan'ın sabah kahvaltısı için bizi davet ettiği şirin evinde öğrendim. Rıza Çolpan, eşinin yanında bize anlattığı hayat hikâyesini Refah Hanım'la olan aşkı şiirsel bir dille hem Kürdçe hem de Türkçe anlattı. Ve bundan çok etkilendiğimi söylemeliyim.

Sydney programında SBS Radyo'da sunuculuk yapan Roza Germiyan bizi akşam yemeğe davet etti. Roza'nın eşi uzun yıllar peşmergelik yapmış hatta bir ara Çorum'da mülteci olarak bulunmuş biri. Çok güzel bir gece geçirdik. Roza'nın annesi son derece modern, kültürlü aristokrat bir kadındı. O da mülteci oldukları dönemde Türkiye'de kalmış, küçük kızıyla epey mağduriyet yaşamış milli değerleri yüksek bir kadın.

Sydney'den ayrılmadan Kürdistan Bölgesel Yönetimi Temsilciliğine ziyarette bulunduk. Temsilci Hewal Syan olmadığı için Abdulvahap Talabani ve diğer yönetici arkadaşlar bizi karşıladı. İsmail Hoca'ya bir plaket verildi. Kısa bir görüş alışverişinden sonra ayrıldık.

Canberra'da meşhur Çanakkale - Gelibolu savaşı dönemini anlatan ve Anzak askerlerinin o dönemde içinde bulunduğu şartları betimleyen büyükçe savaş müzesi gezimizde oldukça bilgilendiriciydi.

Sydney programının bitmesinden sonra 4 Aralık’ta Melbourne’de yapacağımız konferans için yola çıktık. Sydney havaalanında karşılayan arkadaşların büyük bir kısmı 1 Aralık’ta bizi Melbourne'e uğurladılar. Melbourne Havaalanına indiğimizde Anadolu Kültür Merkezi yöneticilerinden Taylan Ünsalan, Mukaddes Karaaslan, Hüseyin Çelebi, Yıldız Çelebi, Mehmet Kurucan, Cemre Kurucan, Elif Mat tarafından karşılandık. Anadolu Kültür Merkezi özellikle Alevi Kürd ve Türk Devrimci, Demokratların örgütlendiği bir dernek. Kültür Merkezi yöneticileri bizi sıcak bir ilgiyle karşıladılar. AKM'nin eski eş başkanlarından Taylan Ünsalan ve Mukaddes Karaaslan ile yeni Eş başkanlarından Mehmet Kurucan ile Elif Mat'ın koordinatörlüğünde arabalara alındık. Ve bizim için özel tahsis ettikleri Hüseyin Çelebi ve Yıldız Çelebi'nin evlerine götürüldük. Ancak başından beri Melbourne'deki konferansın organizasyonunu girişimci, vizyonu açık işadamı Taylan Ünsalan tarafından koordine edildiğini belirtelim. Bize tahsis edilen evde yukarıda isimlerini saydığım arkadaşların katıldığı güzel bir akşam yemeği yedik. Proleter kardeşimiz Şenol Mat'ı da unutmayalım. Şenol, çok esprili bir arkadaştı. Bu akşamki yemekte Şenol'un tipolojisinden yola çıkarak Kürd olabileceği noktasında esprili sohbetler yaptık. Sonunda ertesi günün programı yapılıp, evin anahtarını bize bırakarak gittiler. Dört gün boyunca bu güzel evde biz kaldık.

2 Aralık günü Taylan Ünsalan, Hüseyin ve Yıldız Çelebi ve biz birlikte Dandino Dağı ve tarih gezintisi için yola çıktık. Bütün gün boyunca bu muhteşem yeri birlikte gezdik. Dandino dağlarının en önemli özelliği bir İngiliz sanat adamının 1934 yılında gelip dağın bir bölümünde Aborjinlerin yaşam tarzını konu alan bir heykel müzesi kurmasıdır. İngiliz heykeltıraş Williams Ricketts ( 1898- 1993) 1934 yılında Dandino dağlarına gelir ve yerli halkla birlikte yaşamaya başlar. 50 yıl boyunca Aborjinler gibi yarı çıplak giyinir, onlarla beraber yer, içer ve yaşar; tıpkı bir derviş gibi. Önceleri Aborjinler ona güvenmez ama daha sonra onu kendilerinden ayırt etmezler. Tıpkı İsmail Beşikci'nin doktora tezi için göçebe Alikan aşireti ile beraber yaşaması gibi. Williams Ricketts ile İsmail Beşikci arasında bu anlamda bir benzerliğin olduğunu burada keşfettik. Williams Ricketts ömrünü Aborjinlere, İsmail Beşikci de başta Kürdler olmak üzere mazlumlara adamış.

3 Aralık günü gün boyunca bize refakat eden Şenol Mat arkadaş son derece esprili, Kürdlere sempatiyle yaklaşan sosyalist biri. Şenol arkadaş, bizi Melbourne'ün görülmesi gereken önemli yerlerini gezdirdi. Melbourne Şehri hem doğal güzelliği hem mimarisi hem de trafik açısından ferah, çok rahat güvenlikli, güzel ve yaşanabilir bir kent. Avustralya bir göçmen ülkesi, bu nedenle çok kültürlü, çok dilli, çok dinli demokratik bir ülkedir. Ülkenin her eyaleti bu özellikte ama ben en çok Melbourne'ü beğendim.

Şenol arkadaş akşam bizi AKM'ye götürdü. Akşam yemeğini orada dernek üyeleriyle beraber yedik. Sonra vakfımızın kuruluş yıldönümü ile ilgili belgesel film gösterisi yapıldı. İsmail Beşikci ve bizlere çeşitli sorular soruldu. Gecemiz Kültür Merkezi’nde Kürd -Kürdistan ve Alevilik üzerine sohbetler yaparak geçti.

Konferansımız 4 Aralık saat 14 'te Belediye Binası salonunda yapıldı. Anadolu Kültür Merkezi eş başkanı Mehmet Kurucan ile eski eş başkanı Mukaddes Karaaslan açış konuşmalarını yaptılar. Ardından ilk konuşmayı ben, İBV Başkanı olarak, Kürd Kültürel Kurumlaşması ve İBV'nin kuruluş ve çalışmaları konulu sunumunu yaptım. Ruşen Arslan "Jandarma Genel Komutanlığı resmi raporlarında Devletin iç düşmanı Kürdler" başlıklı sunumunu yaptı. İsmail Beşikci ise Ortadoğu'daki güncel gelişmeler ve Kürdistan halkının kendi geleceğini kendisinin tayin hakkı başlıklı konferansını verdi. Toplam üç saat süren konferansın son yarım saati soru cevaplarla geçti. Taylan Ünsalan yaptığımız sohbetlerde önümüzdeki günlerde konularında uzman akademisyen ya da aydınlarla Melbourne'de bir çalıştayın hazırlanması noktasında düşünce alışverişinde bulunduğumuzu belirteyim.

Melbourne'de yaptığımız ziyaretlerin en ilginç olanı İbrahim Kaypakkaya'nın en yakın arkadaşı Muzaffer Oruçoğlu'nun evine yaptığımız ziyarettir. İbrahim Kaypakkaya Türkiye Devrimci gençliğinin kahramanıdır. Kendi döneminde en devrimci düşünceleri savunan ve Askeri faşist cunta generalleri karşısında dimdik duran efsanevi bir devrimcidir. 24 yaşında yazdığı eserinde Kemalist resmi ideolojiyi cesurca eleştiren bir yiğittir. İbrahim Kaypakkaya ile İsmail Beşikci hemşeridirler. İkisi de Çorumludur. İkisi de kısa boylu, sarı saçlı ve yeşil gözlüdür. İkisi de duruşlarından asla ödün vermeyen özel insanlar. Noam Chomsky ise İsmail Beşikci için "O, bilim dünyasının kahramanı, cesaretin ve onurun sembolüdür" derken İbrahim Kaypakkaya'nın devrimci gençliğin sembolü olduğunu hatırlatıyor insana. Hemşerim Muzaffer Oruçoğlu, İbrahim Kaypakkaya'nın en yakın yoldaşı iyi bir devrimcidir. Kendisini hep merak ederdim. Bu vesileyle onu da tanıdığım için çok mutluyum. Burada Muzaffer Oruçoğlu'nun birçok hünerinin olduğunu öğrendim. Hem ressam hem heykeltıraş hem de yazar bir kişilik. Evinin bahçe kapısından evinin bütün odalarına varana dek resim, rölyef ve heykellerle donatılmıştı. Eve girer girmez hemen kahvaltıya oturduk.

Kendi elleriyle hazırladığı kahvaltıyı afiyetle yedikten sonra bize "bu eve gelen misafirler bir tablo yapmadan çıkamazlar" diyerek evin bahçesinde hazırladığı atölyeye bizi götürdü. Her birimizin eline birer tuval ve tablo yapacağımız birer zemin verdi. Bize aklımızdan ne geçiyorsa birer resim yapmamızı istedi. Bir saatte süre verdi. Kendimi sınavda gibi hissettim. İsmail Beşikci ve Ruşen Arslan birer doğa resmi, ben ise Kürdler için tarihsel, mitolojik ve dinsel anlamda kutsal olan Laleş’i ve Kürdistan dağlarını yaptım. Sonunda Muzaffer Oruçoğlu yaptığımız resimleri beğendiğini söyleyerek bize moral verdi. Çok güzel bir gündü benim için. Muzaffer Oruçoğlu'ndan kendisi ile İbrahim Kaypakkaya'nın Dersim’deki çatışmada neler yaşadıklarını ve İbrahim'in yaralı yakalanışını, kendisinin nasıl kurtulduğunu dinledik. Benim için tarihi anlamda önemli bir gündü.

Melbourne dönüşünden bir gün önce Alevi Kültür Merkezi'ne ziyarette bulunduk. Alevi Kültür Merkezi yöneticileriyle Alevilik üzerine İsmail Beşikci çeşitli belirlemelerde bulundu. Merkez yöneticileri hocayı ilgiyle dinlediler. Melbourne bulunduğumuz süre zarfında bizi evlerine davet eden, bizi onore eden Hüseyin ve Yıldız çiftine ve yine Doğan Hayırlı ve Mehmet Altun ailelerine bizi onurlandırdıkları için şükranlarımızı sunuyoruz. İBV Heyetini Avustralya'ya davet eden Sydney Kürd Gençlik Merkezi ve Anadolu Kültür Merkezi'ne çok teşekkür ediyoruz. İyi ki Avustralya'ya gittik. İyi ki Sydney ve Melbourne'deki dostları tanıdık. Hiç unutmayacağım bir geziydi.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
5913 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:20:00:49
x