Varsayalım ki...

AKP-Cemaat arasında süregiden kavga giderek hükümetin Cemaatten hesap sorma sürecine dönüşüyor gibi.

Hıdır Yalçın

17.01.2014, Cum | 15:22

 Varsayalım ki...
Makaleyi Paylaş
AKP-Cemaat arasında süregiden kavga giderek hükümetin Cemaatten hesap sorma sürecine dönüşüyor gibi. Şu an ki görüntü bu. AKP kelimenin gerçek anlamıyla hesap sorabilecek mi ya da sorma cesaretini sürdürebilecek mi onu bekleyip görmek lazım.
Bu çatışmanın şöyle ya da böyle bazı sonuçları olacağı kesin. Kanımca olaya ve yaratacağı muhtemel sonuçlara Kürt penceresinden bakmak daha doğru olur. Nitekim her güç bu süreci kendisi açısından getiri-götürüsünü hesaplayarak bir tutum belirlemeye çalışıyor ki, politik açıdan doğru olan da budur.

Mevcut durumda Erdoğan ve AKP ne pahasına olursa olsun bu süreçten galip çıkma çabası içinde ve kendince öyle de olmak zorunda. En küçük bir zaaf belirtisi onlar açısından her şeyi tepetaklak edebilir. Yaklaşan yerel seçimler bu anlamda bir yerel seçim olmanın ötesinde yeni anlamlar yüklendi. Deyim uygunsa Erdoğan ve AKP’nin geleceği biraz da bu seçimlerde alacağı oy oranı ile belirlenmiş olacak. Erdoğan’ın yakın plandaki hedefi Mart yerel seçimlerini oy ve belediye kaybı yaşamadan kazanmak olsa da uzun vadede Cumhurbaşkanı olmayı garantiye almaktır. Çok kolay gibi görünmeyen bu hedefe ulaşmak zorunda olan Erdoğan, uluslararası güçlerin ve özellikle bölgede İsrail’in bu sürece nasıl baktığını da iyi hesaplamak zorunda.

ABD, Avrupa ve İsrail’in, içerde giderek otoriter bir yapı kazanan dış politikada ise en azından bölgesel düzeyde yayılmacı emeller güden AKP iktidarının bu haliyle kalmasından ve daha da güçlenmesinden hoşnut olmadıkları kesin. Dolayısıyla iktidarda kalmasına sıcak bakmadıkları anlaşılıyor. Erdoğan bu handikabı yerel seçimden alacağı sonuçlar temelinde ve bazı tavizler vererek aşmaya çalışacaktır. Nasıl mı?

Yerel seçimlerde yüzde elli ve üzerinde oy alması halinde Erdoğan, erken genel seçim kararı alarak ve parlamento seçimleriyle cumhurbaşkanlığı seçimlerini birleştirmek suretiyle iki seçimi bir arada yapabilir. Böylece hem güven tazelemiş olur hem de yerel seçimde aldığı başarıyı erozyona uğratmadan genel ve cumhurbaşkanlığı seçimini kotarmış olur. Bu göz ardı edilmemesi gereken bir ihtimaldir.

Farz edelim ki, süreç AKP’nin başarısıyla değil de yenilgisiyle sonuçlandı. Bu durumda karşımıza ne tür siyasi seçenekler çıkabilir?

Erdoğan seçimden büyük yara alırsa erken seçim kaçınılmaz olur ve genel seçimlerde de bundan daha büyük oy alması beklenemez. En azından tek başına iktidar kurma çoğunluğunu kaybeden AKP diğer partilerle bir koalisyona gider mi? Siyaseten her şey mümkündür. Bugün imkânsız gibi görünen o günün koşullarında gerçekleşebilir. Burası Türkiye. Örneğin bir AKP-CHP koalisyonu(!),ya da AKP-CHP-MHP koalisyonu mümkün mü? Bunlar olmasa ve güçleri yeterse bir CHP-MHP koalisyonu pekâlâ mümkün olabilir. Bir koalisyonlar süreci başlarsa BDP ya da yeni kimliğiyle HDP’yi bu tabloda nereye yerleştirmek gerektiğini kestiremiyorum. Tüm bunlar birer siyasi olasılık. Bir başka olasılık daha var. Cemaat bu çatışmadan galip çıkarsa ne olur?

Cemaat bir sivil toplum örgütü olmakla beraber Türkiye de devlet kurumları ve siyaset üzerinde etkide bulunan bir güç ama kendisi olarak siyasi iktidar olacak bir yapıda değil. Bu bakımdan cemaati, siyasi bir alternatif olarak değerlendirmemek lazım. Hükümetlerin oluşması ve yıkılmasında etkisi olan ve devletin idari yapısına yerleşerek güç devşiren bir yapıdır. Kaybetmesi halinde bu gücü ciddi bir erozyona uğrar ve toparlanması zaman alır. AKP’nin iktidardan düşmesi anlamında kazanması halinde gücünü pekiştirir ve yeni siyasi alternatiflerin oluşması ve iktidara gelmesinde rol oynayabilir. Yani kendi başına bir aktör olmadığı gibi bir siyasi seçenek ve alternatif değildir.

Peki, ifade etmeye çalıştığım tüm bu seçeneklerden Kürtler ve Kürt sorunu nasıl etkilenir.

AKP bu on yılı aşkın iktidarı boyunca Kürt meselesinde beklenen samimi, gerçekleşebilir makul adımları atar gibi yaptı ama atmadı. Bugün karşılaştığı sorunlar bu konuda gerekli ve samimi adımları atmamasıyla direkt ilintilidir. Dolayısıyla mevcut sorunsalı aşmasının olmazsa olmazı Kürt meselesinde cesur ve ikirciksiz adımlar atmasıdır. Eğer bugün hala ayaktaysa bunda Kürtlerin aktif tavır almamasının rolü belirleyicidir. Kürtlerde yeşeren çözüm umudu karşılık bulmazsa aktif muhalefet sürecine girebilir. Böyle bir durum AKP’nin iktidardan düşmesiyle sonuçlanır. AKP hükümetinin son bulması “çözüm sürecinin” son bulmasına yol açar ancak Kürtlerin mücadelesi kesintiye uğramadan devam eder.

Muhtemel bir CHP-MHP koalisyonunun Kürtler açısından yaratacağı sonucu kestirmek zor değildir. CHP devleti kuran parti olarak hala Kürt meselesinde kendisiyle yüzleşmekten korkuyor. Kürt sorununda bir çözüm stratejisine sahip değil. Köklü bir değişim yaşar mı zor. MHP Kürt düşmanı siyasetinden bir milim bile geri adım atmıyor. Böyle bir ikilinin koalisyonu Kürtler açısından hayırlı sonuçlar yaratmaz. Tek bir yararı olabilir, Kürtlerin gerçek hedeflerine odaklanmış olarak mücadeleyi tırmandırmalarına vesile olur.

Buna bir de cemaatin durumu ekleyelim. Cemaat Kürt meselesinde çözüm karşıtı bir çizgi izliyor. Sorunun çözümünü ümmetçiliğe hapseden cemaat Kürtleri Türk sistemine entegre etme çabasının ötesine geçmez. Siyasi bir alternatif ve iktidar olma özelliği olmadığına göre Kürt meselesinin çözümünde belirleyici bir muhatap ve taraf olamaz

Tüm bu değerlendirmelerden sonra gelmek istediğim nokta şu; Kürtler bu mevcut siyasi atmosferden kendilerini kullandırtmadan güçlü çıkacak bir politika izlemelidir. Kürt meselesinin çözümünü şu veya bu iktidarın kaderine bağlamak yanlıştır ama bu noktada Kürtlerin daha fazla yararlanacağı siyasi atmosferi de tespit ederek yararlanmasını bilmelidir.

“Çözüm Süreci’nin ayakta tutulması bizim olmazsa olmazımız değildir. Hatta Ulusal haklarımızı elde etme anlamında içi dolu olmayan bir süreçtir.

18 ocak 2014


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
12905 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:17:23:44
x