Toplumun Vicdanı ve Sesi Sustuğunda!

Bir toplum veya ülkede köleligi yasalar koyuyorsa, namuslu insan için en uygun yer cezaevidir.»

Esma Akbalık

20.01.2020, Pts | 10:03

Toplumun Vicdanı ve Sesi Sustuğunda!
Makaleyi Paylaş

Bir toplumun sesi ve vicdanı kimlerdir?

Düşünce neden suçtur?

Toplumlar aydınları, entelektüelleriyle konuşur, onlar toplumun en sessiz, en çaresiz, en çok haksızlıklara uğrayanların dilidir. Bir milletin okumuş bilinçli-bilgili, birikimli bilim insanları, aydınları, düşünürleri, yazar, çizer, şair ve sanatçıları yoksa, O sistem çökmüştür.

Kiralık kalemşörler, vicdan ve adalet duygusundan yoksun, haksızlığa karşı, mazlumların sessiz çığlığını bastırmak için düşünce polisi görevi yaparlar.

«Her zaman kalbimizden gelen ve doğru bulduğumuz sese uymalıyız, çünkü o ses hiçbir zaman yalan söylemez»

Neden özgürce düşünüp, konuşulmuyor, yazılmıyor, zanaat icra edilemiyor?

Neden yarınlara umutla bakılmıyor? Neden hayaller kurulmuyor?

Bir sistemde düşünce suç ise yüksek sesle kendini ifade edemiyorsan, bu toplum kıraçlaşmıştır.

Okullarda verilen eğitim, bilim insanları yetiştirmiyorsa bu toplumun, sistemin çürüdüğünü, çöktüğünü ve beyin ölümünü gerçekleştirdiğini göstermiyor mu?

Güçlü olduğunu söyleyen bir iktidar, neden düşünceden korkar? Güç nedir, güçlü olmak nedir? Güç, iktidardır, mevkidir, unvandır, paradır, mal ve mülktür, ordu ve silahtır. Kimilerine göre ise unvansız olmaktır, maneviyattır, vicdanlı ve adaletli olmaktır, doğru ve haklının takipçisi olmaktır. İnsanlığın ortak değerlerine sahip çıkmaktır. Yaşamından daha kıymetli bir şeyin olmadığının bilincinde olmaktır. Bilinçli insanlar kirli sistemin bir çarkı olmaz. En büyük vede yıkılmaz tek silah düşüncedir. Militarist, otokratik faşist rejimlerde, devlet gücü sadece şiddet ve korkuyla hakimiyet ve üstünlük sağlar.Tek millet, tek vatan, tek dil diyerek şövenist politikayla yaşamı cehenneme çevirenlerde, bu ateşte yanarlar. Ölüm kime kazandırır? Ölüm sessizliktir, oysa ses yaşamın ta kendisidir.

Dünyanın evrensel vazgeçilmez iki önemli ortak değeri vardır. Müzik ve Matematik. Bu iki alan birbirine çok uzak gibi görünüyor, ancak birbirini tamamlıyor. Müzikte: Do, Re, Mi, Fa, Sol, La, Si notaları yani toplamda 7 adet nota vardır. Müzik insanlığın en büyük manevi silahıdır. Bu 7 heceli notalar sihirli değnek gibidir. Nota, düzen, ayar, akort yapmaktır. Ne kadar ses tonu varsa hepsini ahenkli bir şekilde düzenler. Bir orkestra şefini düşünün elinde sihirli değneğiyle, çok değişik enstrümanları ve değişik sesleri bir arada, hiçbirinin özelliğini dışlamadan, bastırmadan, hepsini bir arada veya solo olarak büyüleyici bir ahenkte yönetebiliyor. Bu ne muhteşem bir şey. Melodiler, havadan uçuşarak, tüm gücüyle insana ulaşır, insanı dinlendirir, bazen duygulu, bazen neşeli halleriyle, insanın iç dünyasına, ruhuna ilaç olur. Müzik dinlemeyen insanlar normal bir ruh haline sahip olamazlar. Müzik Moraldir, bireysel ve toplumsal kültür seviyesinin gelişmesinde dinamik faktörlerin başında gelir. Müzik ve Matematik ikiz kardeştir. Matematikte Rakamlar, 10 tanedir. Bunlar; 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9’dur.Bu rakamlarla sonsuz sayılara varılır.

Matematik bilimin temelidir ve evrensel bir dildir, 10 rakamla, sonsuz sayılara, kümelere ulaşılır. Geometrik, formüller, kimya, fizik, biyoloji kısaca yaşamın toplamı matematiktir. Büyük yazar Lev N.Tolstoy şöyle diyor « Bir insanın değeri bayağı kesire benzer: Pay gerçek değerini gösterir, payda kendisini ne zannettiğini. Paydanın değeri arttıkça kesrin değeri azalır» Bu önemli belirleme topluma ışık tutmaktadır.

Müzik ve Matematikte bir sistematik vardır. Bir notayı atladın mı yanlış melodi çıkar. Bu hatalı vuruş kabul edilmez. Matematikte bir sayı eksik veya fazla olduğunda yanlış sonuca götürür. Doğru formül, yöntem kullanıldığında problemler çözülür. Hangi ülkede veya hangi milletten olduğunun bir önemi yok. Matematik ve Müzik evrenseldir, bu dili bilenler bu dalda çok iyi anlaşırlar. Matematik ve müzik bu iki alan dünyanın evrensel dilidir. Dünyanın her yerinde ayni şekilde uygulanır.

Sosyal yaşam dada bilim yöntemi kullanıldığında böyle değilmi? Var olan sorunlara doğru yaklaşıldığında çözümü hızlandırır ve çözülmeyen hiçbir sorun yoktur.

Ancak bilinçli bir şekilde sorunları çözmek istemezsen haliyle çözülmez.

Demokratik yasaları toplumsal barış, güvenlik ve mutluluk için, temel evrensel haklar garanti altına alınarak yasaların uygulanmasıyla mümkündür. Zor ve şiddet bugüne kadar hiç bir toplumsal sorunu çözmemiştir. Bilinçli olmak, insanların eşit haklara sahip olması vazgeçilmez temel ilkedir.

Nasıl bir toplumsal sistemde yaşıyoruz? Kim yasaları koyuyor ve yasalar kimi koruyor?

Bu sorular çoğaltılabilir, bir toplumda insanlar suskunsa bunun nedeni çok açık. Korku ve şiddettir. Sessizlik karanlığın ikiz kardeşidir. Ses renktir, yaşamdır, hareket ve mutluluktur. Ses duygu ve histir, ses yüreğindeki vicdandır.

Bazen sessizliğin de bir sesi olduğunu hissederiz. Sessizlik ölümdür, acıdır, korkudur umutsuzluktur. Baskı ve zulüm altında inleyen halk öyle bir hal alır ki, ölü toprağını atarak, toplumsal bomba gibi patlar. Bu fırtına öncesi sessizlik gibi bir şeydir. Tıpkı şafak öncesi zifiri karanlığın parçalandığı, aydınlığa çıktığı an gibidir. Gecenin sessizliği ve karanlığı ne kadar ürkütücü olursa olsun, mutlaka yeni bir güne gebedir. Doğan güneş tüm karanlığı sessizliği parçalar. Tüm canlılar yeni bir güne başlarlar, kendine özgü hareketlerle ileriye doğru bir devinim içinde olurlar. Karanlığın bitmesini istemeyenler bu doğal yaşamın ritmi karşısında yenilirler.

Geçmiş zaman deriz, bir Ermeni atasözü vardır « dün geçmişte kaldıysa, bırak orda kalsın» demek her şey geçmişte kalmıyor. Zamanı dün, bugün ve yarın diye üç evreye ayırırız. Ne yazık ki dün geçmişte kalmıyor, dünü bugünde yaşıyorsak, bir tarih yaratamıyoruz demektir.

Bir milletin sesi ve vicdanı düşünürleridir, yazarları, bilim insanları ve entelektüelleridir. Toplumun en derin yaralarını, mercek altına alırlar. Ve iktidar sahiplerine en güçlü silahlarıyla karşı çıkarlar. Yazarlar, konuşurlar, şarkılarla, çizim ve filmlerle itiraz ederler. Karanlıkta ve alta kalan sorunları gün ışığına çıkarmak ve yüzleşmek çözmek için önemli rol oynarlar. Bir milletin sosyal sorunlarını cesaretle gündeme taşıyan aydınların, düşüncelerine pranga vuruluyorsa, o ülkede, o millet beyin ölümü gerçekleşmiştir

Toplumun sesi ve vicdanı sustuğunda!

Düşünürü olamayan bir ülke karanlıklar içindedir. Adaletsizlik, zalimlik, sömürü ve zorbalık bu toplumun tek sahibidir.

Korku ve terör bir milleti teslim almıştır. Sessizliğe mahkumdur, hükümdarlar istediği şekilde kullarını yönetir. Tek söz egemenlerin olmuştur.

Bu tür sosyal hastalıklar toplumu uçurumun dibine yuvarlar. Kimsenin geleceğe ilişkin umudu yoktur. Köhne bir karanlık sistem içinde ölmeyi veya öldürmeyi beklemektedir. Bir milletin geleceğini aydınlatacak, toplumun sesi olacak, düşünürleri, entelektüelleridir. Bilim insanları vicdan ve bilinçle, haksızlıklara karşı çıkarlar ve ödeyecekleri bedelden asla korkmazlar.

Tavizsiz kararlı mücadeleleri egemenleri her zaman tedirgin etmiştir. Boşuna cesaret bulaşıcıdır denmiyor. İşte tamda bu cesaret kimseye bulaşmadan düşünen insanlar cezaevlerine tıkılır ve susturulur.

Aydınlar, karanlıktaki mum gibi ışık saçar, umudu beslerler. Ses insanlar arasında en güçlü ilişkileri koparır veya olmayan ilişkilerin oluşmasında önemli rol oynar. Çorak bir toprak nasıl suya muhtaçsa, çaresiz ve çözümsüz insanlarda düşünürlere ve aydınlara muhtaçtır.

Zalimlerin yüceliğini kabul etmek kendi küçüklüğünü, bayağılığını kabul etmektir.

Oysa muktedirlerin korkaklığını küçüklüğünü ve adiliğini gördüğünüzde ne kadar haklı, güçlü ve büyük olduğunuzu göreceksiniz.


[email protected]

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
6820 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:22:40:57
x