Dersim Soykırımı ve 80 yıllık kanayan Yara!

Dersim Cellatları, öldürdükleri insanları yok etmek için cesetlerin üzerine zeytin yağı dökerek yaktıklarını itiraf ediyorlar. Dersim jenosidinde 70 binin üzerinde Kürd katledildi. Sag kalanların çoğu sürgün edildi. Okul ve kışlalarla asimilasyon tüm şiddetiyle devam etti, günümüze kadar.Seyit Rıza'nın son sözü;”Ayıptır, Zulümdür, Cinayettir.”

Esma Akbalık

15.03.2019, Cum | 06:35

Dersim Soykırımı ve 80 yıllık kanayan Yara!
Makaleyi Paylaş

«Acı geçicidir. Terk etmek ömür boyu sürer» Lance Armstrong

«Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu.Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun» Seyid Rıza.

Dersim soykırımı üzerinden 80 yıl geçti.”Zaman her şeyin ilacıdır.” denir. Gerçekten zaman Dersim'lilerin kanayan, kangrenleşen yaralarına derman oldu mu?

Dersim, 80 yıldır yaslıdır, kederlidir. Dersim mazlumların sessiz çığlığıdır.

Dersim denince, vicdanı, duygu ve hisleri olan herkesin, yaşanan vahşet karşısında nefesi kesilir, kanı akmaz durur. Dersim, dağlık bir bölgedir, yüksek dağları, dereleri, vadileri ve Munzur suyuyla bilinir. Dersim'de Kırmancki ve kurmanci konuşan, Rea heq'i, inancına sahip Kürd topluluğu yaşar.

Dersim, Kürdlerin tarihsel ortak hafızasıdır.

Tarihi kim yazıyor? Tarihi iktidar ve güç sahibi olan muktedirler kendi çıkarları doğrultusunda, istedikleri şekilde çarpıtarak yazıyor.

Örneğin “Dersim isyanı” deniyor, gerçekten bir isyan var mıydı? Yoksa 1937-1938 soykırımına uydurulan bir kılıf mıdır? Dersim'de ne bir isyan ne de bir isyan hazırlığı vardı, bu tamamen bir çarpıtmadır. İşin aslı 1923'te kurulan Cumhuriyet'in tek lideri ve kabinesi, Türk etnisitesi dışında başka bir milletin varlığını büyük bir tehlike olarak görmesidir.

Kürdlerin ise kendi dilini, inancını, kültürünü yaşamak için talepleri vardır, bu durum T.C. için çok büyük bir tehlike arz etmektedir.

1920 Koçgiri İsyanı, 1925 Şeyh Said İsyanı, 1930 Ağrı İsyanı diyerek sistematik bir seferberlik vardır. Toplu katliamlar, yakma yıkma, tecavüz, her türlü zulüm yapılmıştır. Kürd Yurtseverleri ve öncülerini, kitleleri meydanlara toplayarak, teşhir ederek darağaçlarında sallandırdılar.Tam bir korku ile tüm millete unutamayacakları milli zulüm uygulandı. Kürdlerin ulusal düzeyde örgütlü yapıları olmadığından, Türklerin, imha ve işgalleriyle büyük yenilgiler aldı. Ancak Türk Cumhuriyet'i kana doymamıştı. Sırada Dersim vardı. Dersim'e ilişkin ise çok daha kapsamlı, planlı, programlı, kanunlar çıkarılmıştır.

Türkiye Cumhuriyet'i Mustafa Kemal Liderliğinde, Dersim'i çıban başı olarak tanımlar. Dolayısıyla Dersim'i haritadan silmek için Türkiye Büyük Millet Meclisinde karar alınır, ve ilk imzayı M. Kemal Atatürk atmıştır. Devlet tüm imkanlarını, Dersim'i işgal ve imha etmek için hazırlıkları1927'den itibaren yapmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımak için 1937- 1938'de uygulanan vahşete bakmak yeterlidir. 1935'te Tunceli Kanunu çıkarıldı, Bu kanun Dersim jenosidinin resmi ilanıdır. Dersim'lileri topyekün yok etmek için onaylanmıştır.

Devlet,Vali ve Kaymakamlara özel yetkiler verdi,Türk ordusu havadan, karadan harekete geçti ve Dersim'e sefer yapıldı.

Hükümet bütün silahlarını teslim edecek olan ''asilerin'' affedileceğini ilan eder 1938 baharında. O zamanki, T.C. Yetkilileri Dersim'lilerde 9 bin silah olduğunu ve bunların teslim edilmesi için, genel operasyonlar yaptığını ve 7 bin silahın teslim edildiğini açıklamıştır. Ne yazık ki silahlarını teslim eden Aşiretler de kitleler halinde süngülenerek katledildiler. Dersim'liler tamamen savunmasız hale getirilmiştir. Ayrıca vergi vermedikleri için, kanun tanımaz eşkıyalıkla, haydutlukla suçlanmaktadır.

Bu aşamadan sonra Dersim'liler ne yaparsa yapsın, T.C.'nin yol haritasını değiştiremeyecektir.

Karar verilmiştir, Dersim'li Kürdler yediden, yetmişe herkes kılıçtan geçirilecek ve bir tek canlı kalmayacaktır.

Nuri Dersimi, Kürdistan tarihinde “Dersim” isimli kitabında, katliamları bütün açıklığı ile özetlemektedir. “Kadınların, kızların, çocukların ve ihtiyarların mağaralara doldurularak yakılmaları, mağaralara boğucu zehirli gaz sıkılması, zehirli ve boğucu gazdan bunalarak dışarı çıkmaya çalışanların kurşunlanması, çocukların, bebeklerin başlarının kesilerek kılıçlara takılması, gebe kadınların karınlarına kılıç sokulması çocukların başlarının taşlara çarpıla çarpıla öldürülmeleri sık sık rastlanan, temel bir politika olarak yürütülen olaylardandır. Köylerin, ormanların, evlerin yakılması, hayvanların öldürülmesi veya gasp edilmeleri, sulara zehir konması aynı temel politikanın başka görüntüleridir.”Şeklinde anlatmaktadır.

Bu jenosid uygulamalarının esas sahiplerinden M. Kemal’in manevi kızı Ermeni katliamının kılıç artığı Sabiha Gökçen'i Dersim Kürdlerini bombalaması için özel olarak görevlendirmiştir.

“Dersim'i bombalarken çok heyecanlıydım ve acımasızca bambaladım. Hiç acıma hissi vemiyordu, hedef kımıldayan her canlıyı bambalamaktı.” Şeklinde açıklamalarda bulunuyor.

“Atatürk emretti bende yaptım.” diyor. Ve bu kadın TC. tarafından başarılı görevinden dolayı ödüllendiriliyor. Bu nasıl bir canilik, bu nasıl bir barbarlıktır? Bir kadın nasıl olur da insanları katletmekten heyecan duyar? Bu nasıl bir nefret, nasıl bir ruh halidir? Anlamak imkansız.

Bu bir kadın mı, bir canavar mı? Acımasızlığı ve duygusuzluğuyla dünyanın ilk vahşetini uygulayan kadın olmuştur.

Ihsan Sabri Çağlayangil, Kemal Kılıçdaroğlu ile 1980'lerde Dersim'le ilgili yaptığı röportajında aynen şunları ifade etmektedir: ”Meclisten geri döndük, Dersim Kürdleri Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu Zehirli Gaz kullandı. Mağaraların kapılarında canverdi bunlar Fare gibi zehirlendi ve yediden – yetmişe, O Dersim Kürdlerini kestiler, kanlı bir Harekat oldu. Dersim davası da bitti. Bugün Dersim' e rahat gidebilirsiniz.”

Dersim jenosid'ini uygulayanlar çekinmeden, övünerek itiraf etmektedir. O dönem çıkan gazetelerde şu başlıklar dikkat çekiyor,” Kuvetlerimiz Asilerin bütün köylerini işgal etti.

Deniman köyleri de işgal edildi,” şeklinde açıklama yapan dönemin T.C. yetkilileridir.

Bu açıklamalar Dersim'in Türk ve Türkiye olmadığını aksine Kürd ve Kürdistan'ın bir Vilayeti olmasından dolayı, soykırım yapılmış ve işgal edildiğini gösterir.

Böyle olmasa kendine ait bir topluluğu toplu halde katletmek aklın alacağı bir şey değil. Ancak kendinden olmayan, kendine düşman gördüğün insanları acımasızca kılıçtan geçirmek nefretiyle zehirlenmiş olan sömürgeci güçler bunu yapabilir. Kim kimin toprağını, köylerini işgal eder? Kendine ait olan alanlar işgal edilir mi? Keza Dersim jenosidinde 5 bin çocuk kayıptır ve akibetleri hâlâ bilinmemektedir. Dersim'in Kayıp Kızlarından ancak birkaçı yakın zamanda kendi kimliklerini açıkladı. Peki diğerleri nerede ve ne oldu?

Bu devlet işlediği tüm katliamlarda, kendini masum, öldürülenleri ise suçlu ilan etmektedir.

Dersim'de öldürdükleri insanların sayısının az olduğunu söyleyerek, ( bunun 11 bin civarında oldugunu kendi resmi kayıtlarına geçmişlerdir) Türk devleti işlediği soykırımı gizleyemez. Bu kanlı, barbar devlet, bir dili, kültürü, tarihsel hafızayı, coğrafyayı yerle bir ediyor, Dersim'in 80 yıldır kabuk tutmayan yarası kanamaya devam ediyor. Çünkü Dersim, yaralı, kederli ve yaslıdır ve her bireyin unutulmaz bir hikayesi vardır.

Kimileri «Dersim'li olmak bir ayrıcalıktır» diyor. Bir an kulağa hoş geliyor. Ancak sormak gerkir; hangi, dilde, hangi tarihsel hafıza ile hangi kültürle yaşıyorsun?

Bu devlet Milli Şef Kemal Atatürkün, önderliğinde yaptıkları, yollar, yatılı okullar, ve kışlalarla, sağ kalanları öylesine asimile etti ki deyim yerindeyse, kendi özgeçmişine, atalarına, diline, kültürüne kısacası kendisine düşman etti.

Kendine “Kürdüm” demek yerine “Aleviyim” demelerinin sebebi, iliklerine kadar asimilasyonla zehirlenmiş olmalarıdır. Bir Milletin tarihsel hafızası yoksa köklerinden kopmuştur, köksüz olmak aslını inkara kadar gider.

Bu nedenledir ki, Dersim'in yarası kabuk tutmaz. Dün zehirli gazla boğdukları Dersim'lileri, geride kalanları Kemalist faşist ırkçı ideolojiyle zehirlemektedir.

Gelinen aşamaya bakıldığında, devlet kendi planında başarılı olmuştur.

Dersim'li olmak Ayrıcalıktır”, demek için “ben Kürdüm, dilimi, kültürümü, tarihsel geçmişimi biliyorum, ve sonuna kadar sahip çıkacağım” demekle olur.

Yaşlılarımız, bir tek kelime türkçe bilmezdi, çocuklar 6 yaşından sonra okula başlayınca türkçe konuşmaya mecbur edilirdi. Gelinen süreçte neredeyse kendi ana dilini konuşan yok gibi. Bu durum jenosidin ne kadar köklü olduğunun sonuçlarını gözler önüne sermektedir. Işin bir de siyasi boyutu var; kendilerini kürdlerin öncüsü, kurtarıcısı olduğunu söyleyen, başta PKK olmak üzere bütün örgüt ve oluşumlar, düşmanın diliyle, düşmanı yeneceğini mi sanıyor? Oysa düşmanın diliyle konuşan, onun gibi düşünür. Kendi dilini unuttun mu, Kürdlüğünün bir kıymeti kalmaz. Düşman bu halimize seviniyor. Çünkü zamanla Kürdçe konuşacak kimse kalmayınca, Sıdıka Avar gibi Misyonerlerin başlattıkları misyon tamamlanmış olacaktır.

Sıdıka Avar şöyle diyor: “Atatürk beni çağırdı, bir Misyoner gibi Anadolu Köylerine gideceksin. Bizim Kızları bulacaksın ve bir Misyoner gibi yetiştireceksin.” Işte başlatılan Asimilasyon politikaları devam ediyor.

Asimilasyon sonuçtur. Öncesinde, erkekleri, kadınları öldürüyorsun, geriye kalanları parçalara bölerek başka alanlara göçertiyorsun. Zorunlu olarak gittikleri bölgenin dili, inanç ve kültürüyle kaynaştırılıyorlar. Bu yapılanmayla kendinden uzaklaşma, diline, kültürüne ve inancına yabancılaşarak kendinden uzaklaşma, tarihsel hafıza olarak imha edilmektedir. Bu asimilasyon politikasıyla bir millet ikinci bir jenosidden geçmiştir.

Çok acı bir tarih, darağacında sallandırılan, Seyid Rıza ve altı arkadaşı, mutlaka birgün intikamımız alınacaktır diye akıllarından geçirmişlerdir.

Dersim denince dertlerim depreşir, yüreğim kabarır, belki o anı yaşamadım ama, başta Babaannem olmak üzere, tüm görgü tanıklarından dinlediklerim, beni, bizi o vahşet anlarına götürüyordu.

Dinlediğimiz ağıtlar, gözyaşları yaşanan felaketin geçmediğini, çok yeni olduğunu hissediyorduk. Nedeni Türk ordusu her yerdeydi ve devletin sürekli baskı ve zulümü hakimdi. Yaşlılarımız,”Ahh!! “derlerdi.”siz bu zalim türkleri bilemezsiniz, bunlarda ne din, ne vicdan, ne kitap var. Bunlar çok hainler, bize yalanlar söyleyerek, kardeşi kardeşe kırdırdılar. Anne karnındaki bebeleri süngülerin ucuyla deştiler. O kadar zulüm yapıldı ki, o kadar çok insan öldürüldü ki, Munzur Suyu kan akıyordu, dağ taş inliyordu. Gök yüzü kızıllaşmıştı, bütün canlılar bu felaketin kurbanı olmuştu, her taraf yanıyordu. Havadan uçaklar bomba yağdırıyordu, karada ise sığınacak alan yoktu. Mağaralara zehirli gazlar atılıyordu, ortalık can pazarı, insan çığlıkları yeri gögü inletiyordu. Ama Türkler insafsızdı.”

Bu devlet seri katillerden oluşuyor bu barbar, hisleri yok olmuş, duygusuz canilerle nasıl bir arada yaşıyoruz?

Yine Celal Bayar “Atatürk vurun dedi vurduk.” diyor,

Sömürgeci ve işgalci Türk devleti, Kürdistan'da, özel olarak Dersim'de sistematik olarak katliamlar yapmıştır.

Dersim Cellatları, öldürdükleri insanları yok etmek için cesetlerin üzerine zeytin yağı dökerek yaktıklarını itiraf ediyorlar. Dersim jenosidinde 70 binin üzerinde Kürd katledildi. Sag kalanların çoğu sürgün edildi. Okul ve kışlalarla asimilasyon tüm şiddetiyle devam etti, günümüze kadar.

Seyit Rıza'nın son sözü;”Ayıptır, Zulümdür, Cinayettir.”

10090 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:19:28:37
x