Sarısıcak Yaşar Kemal

Etrafımızda her şey silindi. Koskoca, ıpıssız bir dünyada tek başımıza kaldık. Korkunç bir karanlığa düştük. Yuvarlanıyoruz. Bıçak gibi keskin, hissedilir bir yalnızlık duyduk. Ta iliklerimizde duyduk.

Arat Barış

28.02.2019, Per | 06:20

Sarısıcak Yaşar Kemal
Makaleyi PaylaÅŸ

Yaşar Kemal, yarım asırlık hayat arkadaşını şu sözlerle uğurlamıştı: "Thildacığım, sevgilim. Sana teşekkür ederim. Yaşadığımız bu güzel hayat için sana teşekkür ederim sevgilim. Korkma, sakın korkma. Biz namuslu bir hayat sürdük."

Satılmamış bir namusla "korkunun" üstüne yürüyen bir insanın, hıncahınç sevgi dolu yüreğinden dökülen sözler bunlar. Korkuya yenik düşmüş, sevgiden, şefkatten, güzellikten mahrum insanların idrak edemeyeceği derinlikte sözler.

Yüreğindeki hasreti, yalnızlığın o ele avuca sığmaz yankısını bu şekilde dile getirmişti ışığın destancısı.

"Etrafımızda her şey silindi. Koskoca, ıpıssız bir dünyada tek başımıza kaldık. Korkunç bir karanlığa düştük. Yuvarlanıyoruz. Bıçak gibi keskin, hissedilir bir yalnızlık duyduk. Ta iliklerimizde duyduk."

Kendi cümleleri ile Yaşar Kemal'i anmak, dolu gözlerle aziz hatırasına bakmak ne garip.

Dağların koyaklarından akıp ovaları dolduran silme karanlıklardan, ışık denizinde yüzen heybetli dağlardan, o dağları mesken tutan ekmeksiz fukaralardan bahsetti hep.

Yalıma kesmiş gökyüzünden, için için yanan, yanıp tutuşan yüreklerin feryadından haber verdi.

"Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı
Tanrı kimsenin başına vermesin böyle bir yalnızlığı!"

Yalnızlık diyordu boyuna, köpürmüş gelen bulutların yalnızlığından dem vuruyordu.

***

Bazen yalnızlık tanrı gibi gelir bana.

Kalabalıklar içinde bir başına kalmanın yalnızlığı, sevdiğini kaybetmenin yalnızlığı, kaybettiğini özlemenin yalnızlığı, köpürmüş gelen bulutların yalnızlığı.

Boğazımda düğümlenen, yutkunamağım bir yumru... Ve ışığın destancısını kaybetmenin yalnızlığı.

Soğuk bir kış günü elli yıllık hayat arkadaşı Thilda'yı kaybetti. O gitti, gün hiç ısınmadı artık, kış kıyamet oldu. Aynı soğuk mevsimde Yaşar Kemal'i, iyi insan olmanın kimliğini yitirdik.

Yaşar Kemal'i yazmak zordur. Sevgi ne kadar mukavim olursa olsun, yükü ağırdır hasretin.

Peki kimdi YaÅŸar Kemal?

Babasının ölümünden sonra yürek ağrısıyla kekeme olmuş, ilkokuldan sonra şiirler, destanlar söyleyerek kekemelikten kurtulmuş biri miydi sadece. Şüphesiz daha fazlası... Peki neydi o fazlalık?

Yaşar Kemal'i bir küçük yalımdan, göz kamaştıran ışığa dönüştüren şey kökleriydi. Değerlerine bağlılığının yanısıra her şeyden bir öz, bir değer yaratma becerisiydi.

Erken yaşta babasını, bir kaza sonucu gözünü kaybetmenin travmasını ömrünce bir şerha gibi yüreğinde taşıdı. Bu dinmeyen bir ağrıydı lakin yaşanmışlığın tadı, tuzu olmaya da mâni olmadı.

***

"Türklerin en Kürd'ü, Kürdlerin en Türk'ü demişti onun için Sait Faik."

Müfrezelerin sardığı derelerde o geçit vermez geceydi Yaşar Kemal. Sakin ve koruyucu gece.

Kana kana içtiğimiz su, o suyun ak köpüklerinde yıkanan çakıl taşlarını sarıp sarmalayan köktü. Pürenlerin, yarpuzların hayata can veren kokusuydu.

Sekerken daldan dala sevinçle şakıyan kuşların, kelebeklerin, kırmızı küçük bedenlerinde top top siyah tonlarıyla uğur böceklerinin, amber kokusu taşıyan berrak kanatlı bal arılarının canıydı.

Dikenli gevenlerin tepesinde usulca salınan nakış nakış pembe çiçeklerin korkuya meydan okuyan küçücük bedenleri, kocaman yürekleriydi.

Buğusu genzi yakan toprağın içinde kımıl kımıl gezinen karıncaların gözlerinde beliren ışıltılı salınıştı. Gecenin serinliğine, günün sıcağına eşlik eden börtü böceğin sesi soluğuydu.

Zulme isyan o dağlarda, ovalarda, hükûmet destekçisi ağaların, kâhyaların karşısına bir mavzer gibi dikilen İnce Memed'ti.

Çukurova'da evi barkı talan edilen Ermeni'ydi, yuva yıkanın yuvası olmaz diye öğüt verirdi. Serhad yöresinde, Diyarbakır ovasında bir garip Kürd, Ege'de Çakırcalı Efe, Orta Anadolu'da fukara bir köylüydü.

***

Karanlığı ışığa kesen ateş gibiydi Yaşar Kemal, yanınca ışığıyla, sönünce varlığıyla göz kamaştırıyordu.

Yokluktan var ettiği dünya; insanın soluğunu kesen kararlılık, bitmek bilmezlik, rengârenk bir canlılık dünyasıydı.

Onun için önemli olan biricik değer sahicilikti, gerçek olanı, yaşanmışlığı birebir yansıtmaktı.

Kaçakçıların hayat hikayesini yazmak için onlara yoldaşlık yapmak, bunu yaparken ölümle burun buruna gelmek başka neyle açıklanabilir!

Beni "mecbur insanlar" ilgilendiriyor dedi hep.

Sivas katliamında sonra, o heybetli sesiyle; insanlığın yüzüne çıkıp bugün ne söyleyeceğiz, utançtan başka neyimiz kaldı, diyen de... Ya gerçek bir demokrasi ya da hiç, ya gerçek bir demokrasi ya da hiç diyerek elini masaya vuran da oydu.

"İnsanoğlunun en büyük özelliği onu yaratan korkudur. İnsanoğlunu insanoğlu yapan bir güzel şey daha var, o da korkunun üstüne yürümesidir." Bu düsturla kimliğine, ideolojisine bakmadan ezilen kim varsa onun yanıda durdu.

Bedelini göze alarak barışı ve toplumsal huzuru savundu hep. "Anadoluda yaşayan her halk kendi anadilini kullanacak. Kendi anadilinde eğitim görecek, kitaplar yazacak, filmler çekecek. Biz çok kültürlü toprak olduğumuzun farkına varacağız. Çıkarımızın yasakta değil özgürlükte olduğunun bilincine varacağız."

Bu sözlere kulak vermek, bu bilince varmak yerine ağır ceza mahkemelerinde yargılandı Yaşar Kemal. İsyan ediyordu. Allah Billah aşkına söyleyin; savaş istemiyorum diyen bir adam mahkemeye verilir mi?

Bu olanlardan sonra yaşadığı apaçık hüsrandı. Kırılmadım ama ayıp ettiler, diyordu.

Ve ağıtlar... Hayatında apayrı bir yeri vardı ağıtların. Çevirdiğiniz her sayfada bir dengbej karşılardı sizi.

Bazen yanında, yöresinde kimseleri bulamamış, acısı başından aşkın bir yalnız kadın, bazen ağanın zulmüne baş kaldırıp dağları tutan eşkıya, bazen sıtmaya tutulan yersiz, yurtsuz mevsimlik tarım işçileri o ağıtlara konu olur, bezende yüreği avucunda bir küçük çocuk.

O gitti... Gün hiç ısınmadı artık, kış kıyamet oldu.

Murathan Mungan'ın dizeleriyle: "Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana."

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
9775 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:23:45:03
x