Ahmet Altan

Ahmet Altan mahkemedeki ilk ifadesinde, "Suçlamaların ne olduğunu kavrayamıyorum. Benim bildiğim hukuk eylemler ile ilgilenir. Suç olan bir eylemi saptar ve kanıtları ortaya koyar. Ben öyle bir dava ile karşı karşıyayım ki dehşet verici bir suçlama var. İnsan bilincinin algılamayacağı mesajlar verdiğim suçlamasıyla tutuklanıyorum...

Arat Barış

10.08.2019, Cts | 14:52

Ahmet Altan
Makaleyi Paylaş

Bir bayram arefesiydi... Şehirler arası bir otobüs yolculuğunda, uyku mahmurluğundan ziyade yorgunluktan devrilmek üzere olan göz kapaklarımı yarım yamalak aralayarak Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlerin gözaltına alındığını öğrenmiştim.

Yetmişine varmak üzere olan dünyaca ünlü bir yazar ve akademisyen kardeşi 12 günlük bayram tatilini nezarette geçirdikten sonra çıkarıldıkları mahkemede tutuklanmışlardı. Mehmet Altan uzun bir tutukluluktan sonra geçtiğimiz aylarda serbest bırakılmış, lakin Ahmet Altan o kederli bayram arefesinden bugüne tam 1052 gündür tutuklu.

Ahmet Altan mahkemedeki ilk ifadesinde, "Suçlamaların ne olduğunu kavrayamıyorum. Benim bildiğim hukuk eylemler ile ilgilenir. Suç olan bir eylemi saptar ve kanıtları ortaya koyar. Ben öyle bir dava ile karşı karşıyayım ki dehşet verici bir suçlama var. İnsan bilincinin algılamayacağı mesajlar verdiğim suçlamasıyla tutuklanıyorum...

Ahmet Altan o kasvetli bayram arefesinden bir hafta önce hakikate ışık tutan şu cümleleri kaleme almıştı:

Bugünlerin 1990’lara benzediğini söylüyorlar ama bence bugünler geçen yüzyılın başlarına benziyor asıl.

Aynı “mutlak iktidar” aranışları, aynı yönetim yetersizlikleri, aynı bütün muhalefeti şiddetle ve baskıyla susturma isteği, yazarlara aynı baskılar, aynı “her şeyi en iyi biz biliyoruz” iddiaları, aynı koyu milliyetçilik, aynı “herkes bize düşman” inanışları, aynı çaresizce uluslararası müttefik bulma çabaları, savaşa aynı sürükleniş, ekonominin dümeninin bütün uğraşlara rağmen aynı şekilde bir türlü düzgün tutulamaması, askeriyenin aynı şekilde siyasetle parçalanması, aynı kutuplaşma, toplumu ikiye ayıran aynı nefret, aynı sansür, aynı umutsuzluk…

Benzerlik korkunç.*

***

Türkiye garip bir ülke. Ama öyle gizemli değil, anlaşılabilir, yalın bir gariplik bu.

Bu garabetin bir yönü istikrarlı bir süreklilik arz eden askeri vesayet, diğer bir yönü ise bundan nemalanan sivil vesayet kurumları ve mütemadiyen onlarla birlikte yol yürüyen gazeteci görünümlü işbirlikçilerdir.

Türkiye'de darbeyle hesaplaşma, vesayete karşı durmak yoktur, en iyi biçimiyle bundan faydalanma vardır.

Geçmişte Genelkurmay'da yanan ışıklara gözcülük ederek yolunu bulanlar, bugün de sivil otoritelerin aydınlattığı istikamette yürütmekteler.

Bu algı, bu anlayış şekli hep var oldu ve hiç değişmedi.

***

Vesayetin ışığına tav olmayan, bu ışığın gizlediği karanlığı sorgulayan bir avuç entellektüel varolageldi.

Erdemli bir yaşam için mücadele edenlerin başında rahmetli Çetin Altan geliyordu. Askeri vesayetle hesaplaşmadan önce kendisiyle hesaplaşmış, geçmişin kirli mirasını tenkit etmiş ender şahsiyetlerden.

Tatar Hasan Paşa, Çetin Altan'ın dedesidir. Çetin Altan, bir kadını astıran dedesi hakkında şunları söyler: "Dedem Hasan Paşa çok sert bir askerdi. İsmet Paşa topçu okulunda öğrenci iken, Hasan Paşa okul müdürüydü. Sonrası ünlü komutanlar olan o dönemin öğrencileri, anlatıp dururlar Hasan Paşa'nın sertliğini. Bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir kentte, hızını alamayıp bir de kadın asmıştı. Sanırsam siyasal suçtan ilk asılan kadın odur tarihimizde. Ben o tarihte henüz doğmamışım. Çok ama çok sonradan öğrendim bunları. Ve inanın ince sızı gibi tatsız bir burukluk kaldı içimde."

Geçmişin kirli mirasıyla övünen, yerine göre o mirastan arta kalanlarla ihya olan, bir vesileyle bunun öğrenilmesi durumunda ise can siperane "paşa dede" müdafasına soyunanların olduğu, bunu bir gelenek olduğunu varsayarsak, bu geleceğin hayli güçlü olduğu bir ülkede paşa dedesinin mirasını red eden, paşa dedesinin manevi şahsiyetiyle hesaplaşan ve onun yarattığı acılar için özür dileyen kaç kişi var şu zulüm ikliminde...?

***

Bir Çetin Altan'ı gördük bu iklimde bir de babalarından devraldıkları bayrağı layığıyla taşıyan oğulları Ahmet ve Mehmet Altan kardeşleri...

Mehmet Altan, bu hesaplaşmayı Batı demokrasisini esas alan farkındalıkla daha çok cumhuriyetin otoriter ve demokratik olmayan ruhuna yansıtmıştır.

Nitekim Mehmet Altan çıkarıldığı mahkemede kimliğini soran yargıca "ben Çetin Altan'ın oğluyum" cevabını verecekti. Bu cevap adaletsiz düzene verilebilecek en dobra, en makul cevaptı.

Lakin gerek başarılı romancılığı, gerek Kürt meselesinde yerleşik düzeni rahatsız eden aykırı çıkışları, gerekse de cumhuriyet ve İttihat Terakki'nin kuruluş felsefesine bir büyük cesaretle karşı koyma iradesi göstermiş olması hasebiyle Ahmet Altan, intikam duygularının kurbanı olmuştur.

Ahmet Altan Kılıç Yarası Gibi, İsyan Günlerinde Aşk, Ölmek kolaydır Sevmekten gibi tarihi romanlarında İttihatçılarla, otoriter vesayet kurumlarıyla hesaplaşır.

***

Çetin Altan ve oğulları Ahmet ve Mehmet Altan'a karşı nefret ve intikam duygularını içeren karşı duruşun ne kadar güçlü olduğunu bilenler bilir.

Ahmet Altan'ın uğradığı haksızlığa karşı duyduğum öfkeden daha baskın bir duyguyla sarsıldığımı ifade etmem gerekir.

O da "tuhaf bakışlı" adama duyduğum kızgınlıktır.

Evet duygularım ondan yanayken, aklım onun karşısında durmakta.

Haketmeyen insanlara, "kullanışlı aptallara" niçin değerinden fazla değer vererek kendine dost görünümlü bir düşman cephesi yarattı?

O engin tecrübe, deryaları taşıran erdem ve cesaret nasıl oldu da ufak bir kargaşada saf değiştirip müesses nizama yama olan adamlara itibar etti?

Ancak ihanetin ne olduğunu bilmeyen biri ihanete itibar etmez.

Kimbilir belkide Ahmet Altan'ın bildikleri yanıldığına yetmedi.

***

Bizler dışarıda, görece özgür koşullarda bile bir tür esaret yaşarken, Ahmet Altan demir parmaklıklar ardında ruhunda yaşadığı coşkuyla, bizim bilmediğimiz, tatmadığımız özgürlüğü doyasıya yaşıyor aslında.

İç dünyasında kanatlandırdığı kelimeler ona muazzam bir özgürlük tutkusu veriyor.

Evet o tuhaf bakışlı "huysuz adam" esaret altındayken bile özgür koşullarda özgürlüğünü yaşamayan insanlara umut oluyor.

***

Darbelere karşı, vesayet kurumlarına karşı ömür tüketen Ahmet Altan, kendisine yöneltilen darbecilik suçlamasına karşı, haklı olmanın verdiği özgüvenle tarihi bir "hukuk manifestosuyla" cevap vermiş, adaleti, hakkı, hukuku yüreğinde yeşertmenin esaret altındayken bile mümkün olacağını göstermiştir.

Ahmet Altan savunmasına, "Ben bugün buraya yargılanmaya değil, yargılamaya geldim. Binlerce masum insanı hapse atmak için yargıyı soğukkanlılıkla öldürenlerin işledikleri cinayetleri yargılayacağım. Bunu, hukuk tarihine bir cinayet belgesi olarak geçecek olan hakkımızdaki iddianame üstünden yapacağım" diyerek başlamış...

"Benim hapishaneden korkacağımı, önümde kalan birkaç yılı hapiste geçirmek fikrinden dehşete düşeceğimi bekleyenler varsa, onlara da cevabım şu: Boşuna beklemeyin. Ben sizin korkutabileceğiniz bir adam değilim. Önümdeki birkaç yıl için arkamdaki onlarca yılı korkaklık ederek çöpe atacak biri de değilim."

İnsanları nedensiz yere tutuklayan, yalan dolu iddianamelerle insanları yargılayan bugünkü adalet sistemine güvenim yok. O nedenle bir talebim yok. Vereceğiniz kararın benimle bir ilgisi olmayacak. Bütün yargıçlar kendi kararlarıyla yargılanır. Siz de kendi kararlarınızla yargılanacaksınız. Nasıl yargılanmak istiyorsanız, hakkınızda nasıl hüküm verilmesini istiyorsanız, nasıl hatırlanmak istiyorsanız öyle karar verin. Hakkında hüküm verilecek olan sizsiniz çünkü.”

Ahmet Altan, "Şimdi siz beni hapiste öldürmek istiyorsunuz. Bütün bu gerçekleri anlattıktan sonra ben size diyorum ki, ben hapishanede ölmeye hazırım. Siz de hapishanede ölmeye hazır mısınız? Çünkü vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek" diyerek savunmasını tamamlamıştı.

Ahmet Altan 1052 gündür cezaevinde. Cezaevinden sevenlerine, vicdan sahiplerine sesleniyor: İsmimi tekrarlayan her ses, elimi küçük bir bulut gibi tutuyor... Ve beni ovalarda, yaylalarda, ormanlarda, denizlerde, şehirlerde, sokaklarda uçuruyor."

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
16543 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:13:01:31
x